KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

حمد الله الأماسي

Hattat
مدرسة الشيخ حمد الله في الأقلام الستة

تاريخ الميلاد H. 0830-0840
M. 1426-1437
تاريخ الوفاة H. 0926
M. 1520
محل الميلاد Amasya
مكان الدفن İstanbul-Üsküdar, Karacaahmet Mezarlığı

الصور

نبذة عن الفنان

أصبحت أماسيا، التي دخلت تحت الحكم العثماني في نهايات القرن الثالث عشر وبدايات القرن الرابع عشر، مركزا للعلم والفن، مما دعا كثيرا من البخاريين الترك للهجرة إليها. وكان من بين هؤلاء شيخ اسمه مصطفى ده ده وهو من أتباع الطريقة السهروردية. ويبدو أن هذا الرجل بات مقتنعا بأن عليه الاقتداء بوصية رسول الإسلام " تناكحوا تكاثروا"، إذ صادف وهو يتجول في أنحاء أماسيا رجلا مباركا من أهل الكشف، وقد قرأ ما كان يخطر على قلبه فقال له "أيها الجد! إن الفتاة التي ستتزوجها هي بنت امرأة فقيرة في الحي الفلاني؛ وليس غيرها فلا تتردد في الزواج منها".

ما لبث الشيخ مصطفى أن امتثل لهذا الأمر، فوجد تلك الفتاة وتزوجها. ثم أنه لقي ذلك الرجل مرة أخرى فسأله عن سبب ما أوصى به، وفي هذه المرة رفع يده وقال" حيث إنك تزوجت بنت تلك المرأة الفقيرة، فإني أدعو الله أن يرزقك منها ولدا يكون حديث الناس بكماله وعرفانه وجماله، ويذكر اسمه إلى يوم القيامة وليكن اسمه حمدالله".

فكان ذلك المولود الذي أطلقوا عليه اسم حمد الله هو عبقري الخط في المستقبل، فقد ولد في أماسيا عام 833/1429، ولما كبر وبدأ تحصيله العلمي وزاد اهتمامه بفن الخط تعلم من خير الدين المرعشي حينما كان مقيما في أماسيا (وفاته بعد 874/1470) الأقلام الستة على طريقة ياقوت المستعصمي (ت: 698/1298) وتمعّن في كتابات عبدالله الصيرفي (ت: 745/1344)، وفي تلك الفترة جاء ولي العهد الأمير بايزيد ابن السلطان محمد الفاتح واليا على لواء أماسيا، فقرب إليه الشيخ مصطفى وكذلك ابنه وتعلم من حمد الله أفندي فن الخط، كما جعله يستنسخ بعض الكتب لمكتبة والده السلطان محمد الفاتح الخاصة.

ولما توفي السلطان الفاتح عام 1481 قدم بايزيد إلى استانبول سلطانا، فدعى أستاذه حمدالله أفندي إلى هناك، وخصص له مكانا في قصره الداخلي، فأصبح كاتبا للقصر ومعلّما للكتابة، وهيأ له كل ما يحتاجه لممارسة فن الخط كما يريد. فكان الشيخ يكتب وهو يمسك له بالدواة ويسند ظهره بالوسائد، كي يعمل وهو مرتاح. وكانت الطريقة التي طورها ياقوت المستعصمي (ت: 698/1298) هي المقبولة دائما في الأنواع الستة، التي باتت تعرف "بالأقلام الستة" في تلك الفترة (الثلث والنسخ والمحقق والريحاني والتوقيع والرقعة). وكان من الطبيعي أن يكتب بهذا الأسلوب. وذات يوم كان السلطان بايزيد في إحدى جلساته مع الشيخ حمدالله - على الغالب يصادف عام 890/1485- فأمر بإخراج سبعة نماذج من أنفس ما كتبه ياقوت من الخزانة وقال لشيخه مشجعا "حبذا لو جرى اختراع آخر غير هذا المنحى" وعلى إثر ذلك انقطع الشيخ عن الناس معتكفا للكتابة ونحى "بمدد من الخضر عليه السلام"  منحى اختص به في الكتابة، فبدأ إنتاجه على هذا النهج. وبعد ذلك سيطر "منحى الشيخ" على فن الخط لدى العثمانيين، وبالتهذيب والتشذيب على يد من أتى بعده من الأساتذة الكبار وصل إلينا على أكمل صورة ، ولهذا السبب يطلق على الشيخ حمد الله لقب" قِبلةُ الكتّاب".

قضى أستاذنا العبقري عمره في كتابة القرآن الكريم (47 نسخة) والأنعام الشريفة وأجزاء القرآن، ومجموعات الدعاء والقطع والمرقعات ومجموعات الأمشاق وغيرها، وما بقي من آثاره إلى يومنا هذا نجده في الخزائن الرئيسية للمتاحف والمكتبات والمجموعات الخاصة. وقد استخدم الشيخ حمد الله في كتاباته دائما كنية" ابن الشيخ" ولم نجد له توقيعا على شكل" الشيخ حمد الله" وحتى لو قيل عن الكتابات الموجودة في جوامع بايزيد (في استانبول وأدرنه) وفيروز آغا وداود باشا بأنها نماذج لأسلوبه في خط الجلي، فإن هذه النماذج تعتبر بدائية جدا، قياسا على مفهوم الخط الجلي عنده فيما بعد.

يتعذر الجزم بإحصاء عدد الطلاب الذين نشأوا وتتلمذوا على يد الشيخ حمدالله. ولكن يمكننا أن نعتبر ابنه مصطفى ده ده الذي سماه تيمنا باسم أبيه على رأس هؤلاء (900/1495-945/1538) وصهره شكر الله خليفة (ت: 950/1543)، وقد انشغل أولاد هؤلاء وأحفادهم بفن الخط، وعلموه للأجيال الجديدة، ولابد لنا أن نقول بأن آل الشيخ حمد الله هم أكثر من أنشأ الخطاطين في تاريخ الخط.

كان الشيخ حمدالله مولعا بالرماية وهو في أماسيا، فلما قدم إلى استانبول واصل تدريبه على رمي السهام في ميدان الريامة الذي أنشئ ليكون هدية من هدايا الفتح. وقد عرف بايزيد خان هذه المهارة في أستاذه فطور وقف الميدان وعينه شيخا لتكية الرماة التي أنشأها في هذا المكان. وفي الواقع فإن صفة الشيخ في اسم حمد الله أفندي لم تطلق عليه لكونه شيخا لطريقة ما، مع انه كان يتبع طريقة صوفية، بل لكونه شيخا لتكية الرماة. ولذلك فقد وصف في حجر الزاوية الذي أقيم في ميدان الرمي عام 911/1505 بأنه "رئيس الخطاطين وشيخ الرماة"، كما أن كلمة الشيخ عندما ترد في فن الخط فإنها تعني حمد الله أفندي.

وبعد أن أزاح الأمير سليم والده عن العرش وأصبح سلطانا عام 1512، قرر الشيخ حمدالله الإنزواء بقرية صاري قاضي المعروفة بـ "صارى غازي" في علم طاغ من نواحي استانبول، وكأنه يعبّر عن عدم رضاه عمّا حدث إذ كان شديد الارتباط بـ "بايزيد الولي". وتقول الروايات بأنه لم يتوجه إلى استانبول إلى أن سليم الأول (المعروف بياووز) عام 1520. وكان عشاق خط الشيخ يذهبون إلى هذه القرية، حتى في القرن الماضي، علّهم يجدون شيئا من خطوطه.

وفي أواخر عام 926/1520 توفي الشيخ، فأقيمت الصلاة عليه بجامع اياصوفيا ، ودفن في مقبرة قراجه أحمد بأسكدار، واعتبر بعض الخطاطين أن دفنهم بجوار المكان الذي لا يزال يعرف بـ"صوفا الشيخ" شرفا لهم؛ وقد كان من بين المبتدئين في فن الخط من أمّل فيضا معنويا في تعلم الخط بالقلم الذي يبقى أسبوعا في تراب قبره.

إن كرامة العجوز المبارك الذي دعا لمصطفى ده ده من أجل ولده حمدالله قبل أن يولد لا زالت متواصلة. فقد مضى على وفاته ما يقرب من خمسمائة عام ونحن نذكر الشيخ حمد الله بالخير والإعجاب، وسيبقى الأمر كذلك ما بقيت الدنيا.

(منقول من كتاب "الحروف الخالدة" للبروفسور مصطفى أغور درمان)

أعماله

الأقارب

احمد كاتبي
Torunu
پیر محمد دده
Torunu
مصطفي دده
Oğlu
شكرالله خليفة
Damadı

الأساتذة

خير الدين مرعشي
الأقلام الستة
علي صوفي
الأقلام الستة

التلامذة

مصطفي دده
الأقلام الستة
no image
جلال زاده صالح چلبى
الأقلام الستة
شكرالله خليفة
الأقلام الستة
no image
نازلي محمود چلبى
الأقلام الستة
سلطان بايزىد
الأقلام الستة
no image
شيخ عبد الغفار افندي
الأقلام الستة

Ketebe.org Muhittin Serin

II. Bayezid ilim ve sanata, bilhassa hat sanatına gösterdiği büyük ilgi ve destekle Şeyh Hamdullah’ın etrafında yeni ufukların açılmasını sağlamıştır. Nitekim, “Yâkūt el-Müsta‘sımî’nin itina edip yazdıklarını görmemişsiz” diyerek hazineden yedi adet Yâkūt yazısı çıkarıp Hamdullah Efendi’ye vererek, “Bu tarzdan gayri bir vadi ihtirâ olunsaydı iyi olurdu” diye tavsiyede bulunmasından sonra Şeyh Hamdullah’ın kendi üslûbunu ortaya koyduğu bütün kaynaklarda belirtilmektedir.


İslâm milletlerinin an‘anevî sanat anlayışları ve zevkleriyle en güzel klasik formlarını bulan yazı nevilerinde, üstat ve muhitlere göre farklı özellikler gösteren pek çok hat mektebi arasında Şeyh Hamdullah ekolü en uzun süre yaşamıştır. Hamdullah Efendi’nin klasikleşen formları, kendisini takip eden üstatlar tarafından harflerin tenâsüp, duruş ve terkipleri güzelleştirilerek birçok kol ve tarza ayrılmış, günümüze kadar bütün İslâm dünyasında hâkim bir hat mektebi olarak devam etmiştir.


Şeyh Hamdullah mektebiyle aklâm-ı sittenin bütün nevilerinde olgunluk çağı idrak edilmiş, mushaf, cüz, murakka‘, kıta ve kitaplarda yeni bir anlayışla hat sanatının en güzel örnekleri verilmiştir. Hamdullah Efendi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan aklâm-ı sitte murakka‘ları (Emanet Hazinesi, nr. 2083, 2084, 2086) bu altı nevi yazıdaki gelişmeyi gösteren en güzel örneklerdir.


Hamdullah Efendi’nin sanat hayatında Amasya ve İstanbul olmak üzere iki dönem vardır. Yâkūt üslûbunun hâkim olduğu başlangıç devri yazılarını Amasya’da, kendi üslûbunu ortaya koyduğu eserlerini ise İstanbul’da vermiştir. Başlangıç yazılarına (evâil) örnek olarak gösterilen Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 1996) ve Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3740) kütüphanelerinde kayıtlı eserleriyle Yâkūt’un İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (AY, nr. 6680) kayıtlı mushafı mukayese edilirse nesih yazıda üslûp benzerliğini görmek mümkündür. Ancak İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan olgunluk devrine ait (evâhir) mushaf (AY, nr. 6662) ve diğer örneklerle adı geçen başlangıç eserleri karşılaştırıldığında Hamdullah Efendi’nin nesih yazıda yaptığı yenilikler açık bir şekilde ortaya çıkar.


Nesih hattının Şeyh Hamdullah mektebiyle insanda hayranlık uyandıracak derecede güzelleşmesi ve kolay okunan bir yazı haline gelmesi kitap ve mushaf yazısı olarak tercih edilmesine sebep olmuştur. Mushaf metni sadece nesihle yazılarak metinde devamlılık ve okumada kolaylık sağlanmış, muhakkak, reyhânî veya aklâm-ı sittenin karışık olarak kullanıldığı Yâkūt tertibi mushaf kitâbeti zamanla terkedilerek yerine bütün İslâm dünyasında Şeyh Hamdullah’ın geliştirdiği nesih hatla mushaf yazma geleneği hâkim olmuştur. Ayrıca sayfa düzeni ve satır araları en güzel ölçülerini bulmuş, mushaf yazısına zarafet, sadelik, devamlılık ve sevimlilik gelmiştir.


Eserlerinin çoğunu murakka‘ ve kıta olarak veren Şeyh Hamdullah koltuklu sülüs-nesih kıtanın Türk zevkine uygun şekil ve ölçüsünü de ortaya koymuştur. Daha sonra gelen bütün hattatlar onun kıtalarındaki ebat, şekil ve metin özelliklerini kâğıt rengine varıncaya kadar taklit etmişlerdir. Umumiyetle sülüs ve nesih yazıların işlendiği Şeyh Hamdullah mektebinde zamanla reyhânî ve tevkī‘ terkedilmiş, muhakkak, besmele kitâbetinde, rik‘a ise “hatt-ı icâze” adıyla hattat ketebelerinde, ilmiye icâzetnâmelerinde ve kitapların ferâğ kayıtlarında kullanılmıştır.


Şeyh Hamdullah tavrında harflerin tenâsübü, aralıkları, kelimelerin satıra oturuş vaziyetleri yeniden düzenlenmiş, akıcılık, kıvraklık, sevimlilik ve canlılık getirilmek suretiyle Yâkūt tarzı yazılardaki durgunluk giderilmiştir. Yâkūt üslûbu, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde hattın güneşi olarak kabul edilen Ahmed Şemseddin Karahisârî istisna edilirse Şeyh Hamdullah mektebinin yaygınlaşmasıyla devrini tamamlamış, bütün hattatlar Şeyh Hamdullah vadisinde yazmaya gayret etmişler ve bu vadide başarılı olanlar, “Şeyh gibi yazdı” ifadesiyle takdir edilmişlerdir.
Nesih yazıda klasik üslûbun kanunlarını koyan Şeyh Hamdullah’ın eserlerinde ilk bakışta canlılık, bütünü meydana getiren unsurlarda uyum ve birlik göze çarpar.
Yâkūt üslûbunda kelimelerin birbirini itip birbirinden kaçmak istemelerine karşılık Şeyh Hamdullah üslûbunda birbiriyle kaynaşan harflerle kelimeler satır nizamında tek bir gövde gibi yer alır.
Yâkūt mektebinde nesihte olduğu gibi sülüste de harflerin gövde yapıları, biçim ve oranları ortaya konmuştur. Ancak harflerin nisbetlerinde görülen tereddüt ve bocalama Şeyh Hamdullah mektebiyle ortadan kaldırılmış, harfler klasik nisbetlerini bulmuştur. Ayrıca harf gövdelerinin duruşu değişmiş, satır ve sayfa nizamında birliğini bulamamış sülüs yazı, Şeyh Hamdullah ekolünde dağınık ve gevşeklikten kurtularak bütünleşmiştir.


Şeyh Hamdullah aralarında sultan, şehzade, devlet adamı, âlim, meşâyih ve şairlerin de yer aldığı pek çok talebe yetiştirmiştir. Tezkirelerde adı geçen kırk üç talebesi arasında oğlu Mustafa Dede ile damadı Şükrullah Halife, Şeyh Hamdullah mektebinin önemli temsilcileridir. Hamdullah Efendi’den sonra gelen Osmanlı hattatları da onun vadisinde yürüyüp yeni üslûb ve şiveler yaratmışlardır. Mehmed Handan, Ali b. Mustafa, Behrâm b. Abdullah, Hüseyin Şah, Câfer Çelebi, Sultan Korkut, Mehmed b. Ramazan, Receb b. Mustafa, Mahmud Defterî ve Mustafa b. Nasûh onun başarılı talebelerindendir. Ayrıca Derviş Mehmed, Hasan Üsküdârî, Hâlid Erzurûmî, Derviş Ali, Mustafa Suyolcuzâde, Hâfız Osman, Seyyid Abdullah Hâşimî, Hoca Mehmed Râsim, Kazasker Mustafa İzzet, Mehmed Şefik, Mehmed Şevki gibi meşhur hattatlar Şeyh Hamdullah mektebine canlılık ve yenilik kazandırmışlardır.


Şeyh Hamdullah ile çağdaşları Abdullah, Celâl ve Muhyiddin Amâsî, Mustafa Dede, Ahmed Karahisârî ve Bursalı Şerbetçizâde İbrâhim Efendi Anadolu’nun yedi hat üstadı (esâtîze-i Rûm) olarak kabul edilmiştir. Osmanlı hat mektebinin teşekkülünde önemli hizmetleri olan bu sanatkârların her biri verdikleri eserler ve yetiştirdikleri talebelerle çevrelerinde geniş bir hat muhiti meydana getirmişlerdir. Bunlar, Yâkūt el-Müsta‘sımî’nin de içinde bulunduğu yedi üstada (esâtîze-i seb‘a) karşılık Anadolu’nun yedi büyük sanatkârı sayılmıştır.


Müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda aklâm-ı sitte ile yazılmış pek çok eseri bulunan Şeyh Hamdullah’ın kırk yedi mushaf, 1000 kadar En‘âm, Kehf ve Nebe’ sûreleri, evrâd, ezkâr ve dua mecmuası, tûmâr, kıta ve murakka‘ yazdığı nakledilmektedir. Bu eserler arasında meşk için veya ticarî gayelerle Şeyh Hamdullah taklit edilerek yazılmış olanlar varsa da bunları onun yazılarından ayırmak güçtür. Bugün çeşitli müze ve kütüphanelerde Şeyh Hamdullah ketebeli veya başka bir hattat tarafından ona ait olduğu belirtilen otuz mushaf, elli En‘âm ve cüz, 121 murakka‘ ve kıta ile bazısı Fâtih Sultan Mehmed için istinsah edilmiş tıp ve hadise dair sekiz kitap, altı adet dua mecmuası bulunmaktadır.



Ketebe.org İsmail Orman

“Şeyh, ibnü’ş-şeyh, kıbletülküttâb, kutbülküttâb, şeyhürrâmiyân” unvanlarıyla anılan Şeyh hamdullah, son unvanı zamanının namlı kemankeşlerinden olmasına borçludur. Nitekim 1105,5 geze (729,63 m.) attığı ağaç okla Okmeydanı Dergâhı’na yakın bir yere nişan taşı dikmiş olduğu gibi, Mahmud ve Hamza dedelerden sonra Okmeydanı Tekkesi şeyhliğine ta’yin edilmiştir. Ayrıca Üsküdar’dan Sarayburnu’na yüzecek kadar iyi bir yüzücü olduğu ve Sultan Bayezid için ek yerleri belli olmayacak şekilde bir kaftan dikerek, terzilikte de hüner gösterdiği nakledilmektedir.