Kâmil Ülgen
الصور
نبذة عن الفنان
Süleymâniye Cami müezzinlerinden Osmân Efendi’nin oğlu olarak R. 1302/M. 1886’da Vezirköprü’nün Zeytun nahiyesinde doğdu. Üç yaşında İstanbul’a giderek ibtidâ’î ve rüşdî tahsîlini tamamladı. İdâdîden ayrılmak zorunda kalınca Nûr-ı Osmâniye Cami’ndeki meşkhânede Bakkal Ârif Efendi’nin derslerine devam ederek, sülüs ve nesihten icâzet aldı.
R. 1318/M. 1902 senesinde hulefâlıkla Harbiye Nezâreti’nde kâtibliğe başladı. Ertesi sene müsâbaka ile dördüncü sınıf kâtibliğe terfi eden Kâmil Ülgen, Sâmî Efendi’den başladığı ta’lik derslerini R. 1322/M. 1906 tamamlayarak, hocanın pek çok şâkirdinin de iştirak ettiği tantanalı bir cemiyetle icâzet aldı. R. 1323/M. 1907’de Ticâret Mekteb-i Â’lîsi’ne girip ertesi sene de Mekteb-i Hukuk’a geçti. R. 1328/M. 1912’de buradan mezun olduğu gibi, Harbiye Nezâreti’ndeki vazîfesinde de mümeyyizliğe yükseldi. Bu esnâda ilâve olarak Matba’a-i Askeriyye’nin hattatlığı da uhdesine verildi.
R. 1329/M. 1913 sonlarında Müdâfa’a-i Milliye Vekâleti Ordu Dâ’iresi’nde başladığı askerlik vazîfesine daha sonra Hukuk Müşâvirliği Kalemi’nde devam etti. Bu arada Dârü’t-tedrîs’in de hüsn-i hat mu’allimliğini ifâ etti. Millî Mücâdele’nin ilânı üzerine Ankara’ya giden Kâmil Ülgen, Büyük Millet Meclisi’nin açılışında bir müddet Meclis ve Vilâyet matbaalarının hattatlığını yaptı.
Daha sonra Askerî Dîvân-ı Temyîz’e ve ardından müşâvir muavini olarak Konya’da bulunan 5. Kolordu Kumândânlığı’na memur edildi. Ancak askerliğe alışamadığından senesi dolmadan istifâ etti. İstanbul’a giderek muhtelif matbaalarda hattat olarak görev aldıysa da, harf inkılâbının ilânından sonra bu işlere devam etme şansı kalmadı. Bunun üzerine Adliye Vekâleti’ne yaptığı başvuru sonunda 1930’da Akçaabat Savcılığı’na tayin edildi. Muhtelif adlî memuriyetlerinde bulunduktan sonra tekaüde ayrıldı. 16 Ekim 1958 târihinde vefât etti.
Ketebe.org İsmail Orman
Bilhassa sülüs ve Sâmî Efendi’nin taht-ı tedrîsinde geliştirdiği celî sülüste zamanının mümtâz hattatları girmiş olan Kâmil Ülgen, resmî mesâîsi nedeniyle fazlaca meşgul olamadığı için, hüsn-i hatta mahâreti ayarında kudret ibrâz edememiştir. Yine Sâmî Efendi’nin üslûbunu takip ettiği hatt-ı ta’likte de, hocası ayarında bir kudrete mâlik olmadığı açıktır.