Sâlih Nâ’ilî Efendi
Manastırlı Nâ’ilîمدرسة الحافظ عثمان في الأقلام الستة
نبذة عن الفنان
Kazâz Şahâbeddîn Ağa’nın oğlu olarak H. 1239/M. 1823 senesinde Manastır’da doğdu. Kur‘ân-ı Kerîm’i hıfzedip biraz da Arapça öğrendikten sonra H. 1259/M. 1843'te İstanbul’a giderek Nûr-ı Osmâniye Medresesi’ne girdi. Daha sonra Kadırga’daki Şehid Mehmed Paşa Medresesi’ne geçti. Mezun olduktan sonra bir müderrislik elde edemeyince tâliplerine Kur‘ân-ı Kerîm ve Şifâ-i Şerîf yazarak geçimini sağlamaya çalıştı. Ayrıca bazı kibârzâdelere muallimlik yapar, Arapça ve Farsça okutup yazı talim ederdi. Son olarak Mısır zâdegânından birinin mâiyetine girerek Mısır’a gitti ve H. 1293/M. 1876 senesinde orada vefât etti.
أعماله
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud kemal İnal
Şâ’irler arasında “Nâ’ilî-i cedid” nâmı ile
ma’rûfdur. Evlenmemiş, daha çok tecerrüt âleminde yaşamışdır. Mevlevî
Târikātı’na mensubdur. Mürşidi, Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Yenişehr-i Fenarî
Nazîf Dedeefendi’dir.
Kumral sakallı, top
burunlu, kırmızı yüzlü, ulemânın şu’arâsından ve hattatîninden, rind-meşreb,
hoş-suhbet ve zarif bir zât olduğunu kendini tanıyanlar söylediler. Zerâfetine
delâlet eden sözlerindendir ki, bir meclisde “Hoca Efendi, rakı içiyor
musun?” demişler, “şişe şişe” demiş.
Eş’arı emsâline nisbetle üstâdânedir. Hicivde ileri
gidenlerdendir.
…
Eski Trabzon Vâlisi Kādrî Bey’e Farsca okutduğundan dîvân-ı
eş’arı, onun Haydarpaşa’daki evinde mahfûz iken evle beraber yandığını, Kādrî
Bey’in oğlu Hüseyin Kâzım Bey söylerdi.
Bulabildiğim eş’arını vaktile yazmışdım. Mürşidi hakkında
kāsîde, müstezât, terkib-i bend, gazel, menzume, vefât tarihleri, hicv ve hezl
menzumeleri ile kıt’aları olmak üzere kütübhânemde bir dîvânçe teşkil
edebilecek kadar eş’arı vardır.
Ehl-i ma’na tumturak-ı lâfza etmez itinâ
dediği hâlde menzumelerinde tumturaklı sözlere itinâ
etmişdir.
Attar’ın Pendnâme’sini
bir beytini Türkçe beş beyit ile teştir ve tesmiyye ederek Mısır’da
basdırılmışdır.
Sülüs ve nesihde mehâreti olduğu eldeki eserlerinden
anlaşılıyor. Kendi de
Hüsn-i hat, hüsn-i beyân sahibi nâdir bulunur
Nâ’ilî gibi sühânver, tarafeyn-i câmi’
demişdir. Elyazısı ile yalnız bir mushâf-ı şerîf gördüm.
Ketebe.org İsmail Orman
Şair Kimliği
Asıl şöhretini borçlu olduğu şi’ir sahasında, önceki nâmdâşına nisbetle “Nâ’ilî-i Cedîd” nâmı ile ma’rûftur. Üstâdâne eş‘arını hâvî dîvânı olduğu gibi, mürşîdi Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Yenişehr-i Fenarî Nazîf Dedeefendi’nin hakkında yazdığı kasîde, müstezât, terkib-i bend, gazel, manzûme, vefât tarihleri ve kıt’a olmak üzere bir hayli eş‘ârı vardır.
Hicivde de zamanının ileri gelenlerinden olan Sâlih Nâ’ilî Efendi, bu hususta kendini şu şekilde anlatmıştır:
Bir de hicvetmiye açılsa mübârek ağzım
Dil uzatsam birine hâli mükedder bulunur
Düşmânı tığ-ı zebânım ile mecrûh ederim
Sineler cerh eder nizev ü hançer bulunur
Bende yok havf-i vezîr ü gâm-i şeyhü’l-islâm
Avn-i Bârî ile yâr-i peygâmber bulunur
Öte yandan yazmış olduğu hicviyeler nedeniyle diğer emsâli gibi tepkilere ma’rûz kalınca
Nâ’ilî mânend olursun dide-i devrâne dağ
Çıkmasın nâmın sakın âlemde şâ’irdir deyû
beytini kaleme almıştır.
Zamanında ulemânın şu‘arâsından ve hattatîninden addolunan Sâlih Nâ’ilî Efendi’nin, bu husustaki mahâreti için
Hüsn-i hat, hüsn-i beyân sahibi nâdir bulunur
Nâ’ilî gibi sühânver, tarafeyn-i câmi’
dediği menkûldür.
Ketebe.org İsmail Orman
Muhtemelen memleketinde de hüsn-i hat dersleri almış, İstanbul’a gittikten sonra da Arnavut Alî Ulvî Efendi’den aklâm-ı sitteyi yeni baştan meşketmiştir. Süleymaniye Kütüphânesi’nde bulunan H. 1267/M. 1851 tarihli “Allahü vahde” levhâsından sülüste de mâhir olduğu anlaşılıyorsa da, asıl kudreti, mâ’işetini temin için yazmış olduğu mesâhif-i şerîfe ve sâ’ir kütûb-i nefîsede kullandığı nesihtedir.
Hat ü Hattâtân’da “otuz kadar mushâf-ı kebîrinin görülmüş” olduğu beyân olunan Sâlih Nâ’ilî Efendi’nin bir mushâfını da İbnülemin müşâhede eylemiş ve yazısının letâfetine işâret olmuştur. Özel koleksiyonda bulunan H. 1278/M. 1861 tarihli Kur‘ân-ı Kerîm’i, İbnülemin’in tesbitinin ne denli doğru olduğuna delâlet etmektedir. H. 1273/M. 1856 tarihli bir mushâf-ı şerifi de İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi’ndedir(A. 6647).