ياقوت المستعصمي
الصور
أعماله
İslam Ansiklopedisi yıl: 2013, cilt: 43, sayfa: 291-293
Ebü’l-Mecd Cemâlüddîn Yâkūt b. Abdillâh el-Müsta‘sımî (ö. 698/1299)
Aklâm-ı sittenin klasik ölçülerini belirleyerek hat sanatında çok önemli yenilikler gerçekleştiren hattat.
Aynı adı taşıyan ve aynı çağda yaşayan başka hattatlar da vardır. Bunlar künyeleriyle birbirinden ayrılmakla beraber bu durum müellifler arasında bazı karışıklıklara yol açmıştır. Kaynaklarda verilen bilgilere göre Yâkūt küçük yaşta Rum ülkesinden esirler arasında Bağdat’a getirilmiş, son Abbâsî halifesi Müsta‘sım-Billâh tarafından satın alınmış, nisbesini de ondan almıştır. Amasyalı bir Türk veya Rum asıllı olduğu ileri sürülmüştür; ancak bunu destekleyecek sağlam bir delil yoktur. Habeşî olduğunu ileri sürenler de vardır. Hadım (tavâşî) olan Yâkūt saraya alındıktan sonra Halife Müsta‘sım’ın özel ilgisiyle çok disiplinli bir eğitim görerek yetişti; zamanın geçerli ilimlerinin yanı sıra Arap dili ve edebiyatını öğrendi. bilhassa ilgi duyduğu hat sanatını Halife Müsta‘sım’ın nedimlerinden, kütüphanesinin müdürü ünlü mûsikişinas Safiyyüddin el-Urmevî’den meşketti ve üstün başarı gösterdi. Ardından İbn Habîb’den yararlandı. Bazı eserlerde Yâkūt, Şühde’nin öğrencisi gibi gösterilmişse de araştırmacılar bunun tarih bakımından mümkün olmadığını belirtmiştir. Yâkūt geleneksel usulde hat öğrenimini tamamlayınca İbn Mukle’nin, özellikle İbnü’l-Bevvâb’ın ve diğer üstatların yazıları üzerinde yaptığı uzun inceleme ve çalışmalar sonunda kendi zevk ve sanat gücünü de ortaya koymak suretiyle yeni bir üslûp geliştirdi.
Yâkūt, her yazı çeşidine göre kalem ağzı meylini yeniden belirleyip İbn Mukle ile zuhur etmeye başlayan altı çeşit yazının (hatt-ı mensûb, aklâm-ı sitte) klasik nisbet ve ölçülerini ortaya koydu. Böylece Yâkūt ekolü yazı çeşitlerinde harfleri kendi kalem noktasına göre boy ve enleri, çanakların derinlik ve genişlikleri, nûn, kâf ve yâ gibi harflerde keşîdelerin uzunluğu ve derinliği, satır düzeninde harf ve kelimelerin aralıkları, harflerin birbiriyle bağlantıları tesbit edilerek yazı en güzel şeklini aldı. Bu farklılıklar İbnü’l-Bevvâb ekolüyle karşılaştırıldığında çok açık biçimde görülmektedir. Bu üslûbun farklı olduğu bütün yazı çeşitlerinde görülmekle beraber özellikle muhakkak ve reyhânî yazıları klasik form ve güzelliğine kavuştu. Aynı şekilde sülüs ve nesihin klasik formları belirlenmiş olmakla beraber bu yazılar altın çağına Osmanlı hat ekolünde erişmiştir. Yâkūt üslûbunun İslâm dünyasında benimsenip hattatlar tarafından örnek alınmasıyla Yâkūt “kıbletü’l-küttâb” lakabıyla anılmaya başlandı ve ünü kısa zamanda yayıldı. Yâkūt’un bu başarıyı elde etmesinde ona her türlü imkânı sağlayan, onu teşvik eden, başarılarını ihsanlarıyla ödüllendiren Halife Müsta‘sım-Billâh’ın büyük payı vardır. Halifenin en yakın musâhibi gibi sarayda bolluk içinde bir hayat süren Yâkūt, Bağdat’ın seçkin sanat, ilim ve irfan çevrelerinde saygı gördü ve kendisine büyük değer verildi.
656’da (1258) Hülâgû Han’ın Bağdat’a girmesiyle başlayan sıkıntılı günleri Yâkūt bir minarede saklanarak geçirdi.
Ancak daha sonra Hülâgû ve Abaka Han’ın, bilhassa Atâ Melik el-Cüveynî ve kardeşi Şemseddin Cüveynî’nin yakınlığını kazandı, onlardan büyük saygı ve destek gördü. Sanatının uzun ve en verimli yıllarını burada talebe yetiştirip mushaf yazmakla geçirdi. Yaşı bir hayli ilerlemiş olduğu halde Bağdat’ta vefat etti ve Ahmed b. Hanbel’in Mekābirü’ş-şühedâ’da bulunan türbesinin yanına defnedildi. Ölüm tarihi muahhar kaynaklarda 667 (1269) (Âlî, s. 18; Gülzâr-ı Savâb, s. 42), 696 (1297) (Kummî, s. 19), 699 (1300) (Müstakimzâde, s. 576) gibi farklı şekillerde geçerse de talebesi İbnü’l-Fuvatî ile (el-Ĥavâdiŝü’l-câmiǾa, s. 337) çağdaşları olan Zehebî, İbn Şâkir el-Kütübî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr ve İbn Habîb el-Halebî gibi tarihçiler 698 (1299) yılını vermişlerdir. Müstakimzâde ve Nefeszâde’nin kaydettiği, Yâkūt’un 180 yıl yaşadığına dair rivayetler doğru değildir.
Çeşitli İslâm ülkelerinden pek çok talebe yetiştirmiş olan Yâkūt, aklâm-ı sitteyi öğrettiği altı talebesi kendisiyle beraber “esâtîze-i seb‘a” (yedi üstat) diye anılmıştır. Bunlardan her biri bir yazıda uzman olmakla beraber diğer yazılarda da hüner göstermişlerdir. Yâkūt üslûbunu İslâm ülkelerinde yayan bu öğrencilerin isimleri kaynaklarda farklı şekilde kaydedilmişse de genellikle şu isimler öne çıkmaktadır: Argūn (Ergun) b. Abdullah el-Kâmilî, babasının Arap, annesinin Türk olması sebebiyle kendisine Ergun/Arkun (melez) lakabı verilmiştir. Yâkūt’un bu talebesi aklâm-ı sittede ve özellikle muhakkak yazıda uzmanlaşmış, yirmi dokuz mushafın yanısıra Bağdat’ta iki medresenin kitâbesini yazmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi (Emanet Hazinesi, nr. 151, 222; Revan Köşkü, nr. 69) ve Chester Beatty (nr. 1494, 1498) kütüphanelerinde yazdığı mushaf ve cüzler, Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 4116) yazı örnekleri günümüze ulaşmıştır. Ahmed-i Sühreverdî bilhassa celî ve nesihte zamanın önde gelen hattatlarından sayılmıştır. Otuz üç mushaf yazdığı söylenir (Habîb, s. 55). Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde istinsah ettiği bir mushaf, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Emanet Hazinesi, nr. 249) yazdığı bir cüz, Süleymaniye Kütüphanesi’n-de (Ayasofya, nr. 486) bir eseri vardır. Mübârekşah es-Süyûfî altı çeşit yazıda üstat olmakla beraber daha çok reyhânîde kendini göstermiştir. Yazdığı bir mushaf Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Yeniler, nr. 2468). Mübârekşah b. Kutub bilhassa nesih yazıda uzmanlaşmış ünlü bir hattat olup Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir eseri kayıtlıdır (Ayasofya, nr. 4116). Abdullah-ı Sayrafî özellikle sülüs yazılarıyla tanınmıştır. Bunun da Topkapı Sarayı Müzesi (Emanet Hazinesi, nr. 49; Yeniler, nr. 5725) ve Chester Beatty (nr. 1468) kütüphanelerinde mushafları mevcuttur. Osmanlı hat ekolünün kurucusu Şeyh Hamdullah, Yâkūt ve Sayrafî’nin yazılarını örnek alarak üslûbunu geliştirmiştir. Nasrullah et-Tabîb (Nâsırüddin Mütetabbib) bilhassa muhakkak yazıda uzmanlaşmış ve yirmi beş mushaf yazmıştır. Hat sanatıyla ilgili bazı kaynaklarda bu altı kişinin yanında Yûsuf b. Yahyâ el-Meşhedî ve Seyyid Haydar Gundenüvîs’in adları da yer alır. Yâkūt’un yetiştirdiği bu hattatların Topkapı Sarayı Müzesi (Hazine, nr. 2153, 2310; III. Ahmed, nr. 3663; Bağdat, nr. 410, 411), Süleymaniye (Ayasofya, nr. 6, 4116) ve Türk ve İslâm Eserleri Müzesi (nr. 178) kütüphanelerinde güzel yazıları bulunmaktadır. Yâkūt’un Müstakimzâde’nin Tuhfe-i Hattâtîn adlı eserinde geçen diğer öğrencileri şunlardır: Sâbit b. Tâvân (ö. 631/1234), Es‘ad b. İbrâhim b. Hasan, Sadr Ahmed b. Muhammed, İbrâhim Ebû Abdullah b. İbrâhim, İbrâhim b. Süleyman, Ebü’l-Meâlî Muvaffakuddin Ahmed b. Hibetullah, Halîl, Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî, Mahmûd b. Ebû Bekir el-Kelâbâzî, Nizâmeddin Dede Konevî, İbnü’z-Zübeyr es-Sekafî, Muhammed b. Ahmed, Ahmed b. İbrâhim b. Abdurrahman el-Vâsıtî, İbnü’l-Fuvatî, Hasan b. Muhammed (ö. 742/1342).
Yâkūt hattıyla günümüze ulaşan eserlerin çoğu mushaftır. Abartılı biçimde onun 1001 mushaf yazdığı söylenir. Yâkūt el-Müsta‘sımî, müze ve kütüphanelerde kendi imzasıyla kayıtlı mushaflara göre hat tarihinde en çok mushaf yazan hattat olarak değerlendirilmektedir. Fakat Yâkūt’un imzasını taşıyan mushaflar ve diğer eserler arasında onu takliden yazılmış ve imzası atılmış eserler de bulunmaktadır. Bunların belirlenip ayıklanması oldukça zor görünmektedir. Müze ve kütüphanelerde Yâkūt imzalı veya uzman hattatlarca Yâkūt’a aidiyeti tasdik edilen mushaf ve cüzlerden tesbit edilebilenler şunlardır: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde yirmi iki adet olmak üzere (Karatay, I, 29-36), İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (nr. A. 1673, 6674, 6680, 6734), İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde (nr. 28, 328, 505, 507, 525), Chester Beatty (nr. 15.1452, 15.1500), Yale Üniversitesi (Arabic, nr. 430), Süleymaniye (nr. 1), Konya Mevlânâ Müzesi (nr. 15, 16) kütüphanelerinde, Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de (M. nr. 20), Meşhed İmam Rızâ Kütüphanesi’nde (nr. 120, 121), Tahran Kütübhâne-i Saltanatî’de (nr. 1), İran Bastan Museum’da (nr. 4277) ve Paris Bibliothèque Nationale’de (Arabe, nr. 6068, 6716) sülüs, nesih ve muhakkak hatlarıyla yazılmış mushaf-ı şerif ve cüzler bulunmaktadır.
Bunların dışında müze ve kütüphanelerde âyet ve hadisleri içine alan kıta ve murakka‘lar, hikmetli ve özlü sözlerden meydana gelen mecmualar, risâleler de mevcuttur. Yâkūt’un Risâle fi’l-ħaŧ adlı bir eseri kaydedilirse de (Keşfü’ž-žunûn, I, 862) buna henüz rastlanmamıştır. Yine İbn Sînâ’nın eş-Şifâǿ adlı eserini tek cilt halinde yazdığı söylenirse de bunun günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Yâkūt’un Aħbâr ve eşǾâr ve âdâb ve ĥikem ve veśâyâ münteħabe yahut benzer isimlerde Süleymaniye Kütüphanesi’n-de kayıtlı risâlesi (Ayasofya, nr. 3764, 3765, 4306) diğer bazı risâlelerin yer aldığı bir mecmua içinde basılmıştır (İstanbul 1298, s. 52-77). Esrârü’l-ĥükemâǿ (İstanbul 1300, Mufaddal ed-Dabbî’nin Emŝâlü’l-ǾArab’ı ve diğer bazı risâlelerle birlikte, s. 87-140; nşr. İbrâhim Sâlih ve Semîh Sâlih, Dımaşk 1994) adıyla yapılan neşirler de büyük kısmıyla aynı eserdir. British Library’de bu konuda yazdığı bir eseri daha vardır (Add., nr. 23475). Süleymaniye (Ayasofya, nr. 2765) ve Chester Beatty (Ar. 4237) kütüphanelerinde EdǾiyetü’l-eyyâmi’s-sebǾa adlı bir eseri, muhadram şairlerden Kutbe b. Evs el-Hâdire divanının istinsah ettiği nüshaları Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 3881, 3932, 3933; ayrıca bk. Sezgin, II, 214) ve Smithsonion Institution Freer Gallery of Art Washington D. C.’de (nr. 37. 28) kayıtlıdır (istinsah ettiği diğer bazı eserler için bk. Sezgin, bibl.; Selâhaddin el-Müneccid, s. 56-59).
Yâkūt’un hat sanatında yaptığı yenilikler yeni bir dönem başlatmış, tesirleri iki asra yakın devam etmiş ve yazıları örnek alınmıştır. Osmanlı ülkesinde üslûp arayışları ve Şeyh Hamdullah’ın çevresinde oluşan Osmanlı ekolü Yâkūt çığırı temel alınarak yürütülmüştür. Osmanlı hat ekolü, II. Bayezid’in hazineden çıkarıp Şeyh Hamdullah’a verdiği Yâkūt’un yazı örneklerinden yedi kıta üzerinde yaptığı uzun, yorucu bir mesainin sonucu ortaya çıkmıştır. Bu ekol çeşitli şivelerle gelişimini sürdürürken Kanûnî Sultan Süleyman devri hattatı, Yâkūt-ı Rûm denilen Ahmed Şemseddin Karahisârî bu çığıra uymayıp hocası Esedullāh-ı Kirmânî’den öğrendiği Yâkūt el-Müsta‘sımî ekolünü benimsemiş, bu ekolü yazı güzelliğinin zirvesine ulaştırmış, böylece Ahmed Karahisarî elinde Yâkūt üslûbu altın çağını tamamlamıştır. Osmanlı hat sanatında bir nesil devam eden Yâkūt üslûbu yerini Şeyh Hamdullah ekolüne bırakmıştır. Yalnız İran’da hat sanatı Osmanlı hat sanatı gelişmelerinin dışında kalmış, İranlı hattatlar Yâkūt ekolünü sürdürerek bu vadide eserler vermiştir. Yâkūt’un hat dışında şiir ve edebiyat alanında da sanat zevkini ve yeteneğini gösterdiği bilinmektedir. Bazı eserlerde şiirleri yer almaktadır (İbnü’l-Fuvatî, el-Ĥavâdiŝü’l-câmi'a, s. 296-297, 337-338).
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Hâtime-i hulefâ-yı Abbâsiye olan Müsta’sım Billâh-lakab Abdullah bin Müstansır Halîfe’nin o turfe-i Bağdâd abd-i direm-haridesi, ya’nî zînet-dih-i silk-i milk-i yemîn-i müteyemmeni ve şâkird-i hâss-ı ahseni olup ba’zı târihlerde abd-i memlûk olmayıp Bağdâd zurefâsından veyâhûd hâk-i Amasya’dan olmasına zâhib olmaları sehve hami oluna yâhûd Yevâkît-i müte’addideden birinden galattır. Sâniyen Abdülmü’min Safiyyüddîn-i Bağdâdî nâm üstâddan -Zeyl-i Hande ve gayrılar tahkiki üzere-ahz-ı kavâ’id-i hat ve ta’allüm-i fevâ’id-i hurûf u nukat eylemiştir. Zeyl-i mezkûr kavlince İbn Habîb’den ve sinni mütehammil olmakla Şühde bint Ahmed el-İberî’den dahi istifâdesi rivayeti istib’âd olunmaz. Kudemâdan dahi Muhammed bin Mukle el-Vezîr ve Alî bin Hilâl emsâli eslâf-ı esâtizenin âsâr-ı celilesini mütâla’a vü intihâb ile kendilere mahsûs bir sûret-i zîbâ ihtirâ’ eylemiştir ki, hattâ “Kıbletü’l-küttâb” diye şöhret-yâb olmuştur:
Nazar kerden be-hüsn-i hatt-ı Yâkût
Basar-râ nûr kerded cân-râ kût
Kesret-i şâkirdân ile meşhûr, lâkin aklâm-ı sittenin her birini ta’lîm eylediği altı nefer üstâd ile kendilerine esâtize-i seb’a denir. Her bir bir kalemde teferrüd edip mâ’adâsmı dahi yazmışlardır. Her biri bu tuhfemizde yâd olunmuşlardır. “Sıyânet” (551) târihinde yazdığı perîşân olmuş mushaf evâhirinden beş sûre-i şerife ziyâret eylemiş idim. O vakte dek yüz seksen sene olmak üzere şöhret bulan müddet-i bilirlerine i’timâdım yok idi. Fi’l-hakîka mıkammerînden ve âsâr-ı kesîreye muvaffak olmuştur. Ez-cümle Sultân Selîm-i Sânî Türbesi’nde “resm-i merdüm” (584) târihinde itinâm eylediği mushaf-ı kebîri ve Ayasofya-i Kebîr kitâbhânesinde dahi “rezânet” (658) sâlinde tekmil eylediği mushaf-ı bî-nazîri mevkûftur ve kat’â pîrânelikten bir eser-i za’f u ra’şe misilli hâletler mahsûs olmaz. Şifâ-yı İbn Sînâ’yı cild-i vâhidde yazıp Melik-i Hindûstân Muhammed bin Tuğlukşâh-ı Hanefî’ye hediyye olunduğu şâh-ı mezbûrun tercemesinde tasrîh-kerde-i Temimi’dir ki, mukabelesinde iki yüz bin miskâl altın ihsan olunmuştur. Vefatları bu rubâ’î ile mazbûttur. “et-Tahassür” (699) târihi Saferinin altıncı pençşenbe günü sabâh namazı vaktinde nigan-i hayâttan sâkıt olmuşlardır:
Yâkût-ı Cemâlüddîn şeh-i ehl-i hüner
K’ez-dâr-ı fenâ be-âhiret kerd sefer
Der-tis’a ve tisin ve sitte mi’e
Der subh-ı hamiş sâdis-i şehr-i safer
Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî’nin şeref-i meclisleriyle teşerrüfü teslim olunursa evâyilinde vâki’ olup ve müddet-i ömr-i mezbûre dahi şehâdet eder ki, hazret-i Şeyh’in intikâlleri “kemâl-i aşk” (561) târîhindedir. Yâkût-ı merhûm bu târihte kırk iki yaşında bulunur. Gerçi medfeni Kuds-i Şerif’te olmak üzere tasrîh ederler, lâkin tedkîk-i târîh-i mezbûra nazarla yine hıtta-i Irâk’ta olmak zâhirdir. Bu beyt eş’âr-ı belîğânelerindendir:
Tüceddidu’ş-şemsu şevki küllemâ tala’at
İlâ mahyâke yâ semi ve yâ basar