إسماعيل الزهدي
الصور
نبذة عن الفنان
إسماعيل الزهدي
أعماله
الأساتذة
التلامذة
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Saray-ı Hümâyûn hattatı oldu. 40 mushâf-ı şerîf, birçok
hilye-i se’adet, murakkā’, kıt’a ve levhâ yazdı. Pek çok şâkird yetişdirdi.
Terceme-i hâlinde söylendiği gibi “asırların nâdiren meydana getirdiği bir
allâme-i zû fünûn” olan Şânîzâde Atâullah Efendi merhûm da, o hattat-ı kâmilin
şâkird-i ekmelidir.
1 Şevval 1221[12 Aralık 1806]’de vefât etdi. Edirnekapusı
Kabristanı’na defnedildi. Kabrinin başındaki taşda kalın sülüsle:
Rahmetullahi
te’alâ
Kâtibü’s-sarayü’s-sultanî ve hazîn-i kelâmü’l-rabbanî
reisü’l-hattatîn merhûm İsmâ’ilü’z-zühdî Efendi rûhu içün Fâtihâ. 1221
Ketebe Râkımü’l-ma’rûf âhiyyü’l-merhûm
yazmakdadır. Ayak ucundaki taşda ise ta’lik ile:
Rûhiyçün lillâhi’l-Fâtihâ
Dirigâ hoş-nüvisân-ı zemanın[1]
Zühdî-i üstâd
Vefât etdi kim âsârile zeyn olmuşdu her mahfil
Kalem dûd-i dilin kıldı mürekkeb yazdı tarihin
Kuburî eyledi Hattat Zühdî ah kim menzil
Yevmü’l-îd
fî 1221
Ketebe Râkımü’l-medâris gufirelehü ve’l-âhiyyü’l-merhûm
yazılıdır.
Kitâbenin hattı gibi nazmın da Râkım’ı, Mustafa Râkım ise o
güzel yazıya yazık demek icâb eder. Bilenlere bildirmeğe hâcet yokdur ki,
“kubur” kabrin cem’idir. Zühdî merhûm, kabirlere değil, yalnız bir kabre
girmişdir. Tarihi doldurmak içün “kabri” “kubur” yapmak câ’iz midir? Bâ-husus o
kelime, Türkçe’de hangi mevzi’in adı olduğu ma’lûmdur.
Merhûm en mümtâz hattatlardandır. Eslâf ve ahlâfdan bir hattat, yâhud diğer zümreden bir kādr-şinâs, terceme-i hâlini yazmağa, eserlerine ve şâkirdlerine dâ’ir ma’lûmât vermeğe himmet etmemişdir. Bu sûretle meşâhir-i millet hakkında öteden beri revâ görülen kıymet-nâdânlıkda devam edilmesi, mehabbet-i milliyyeye gayrı-muvâfık ve tayyibe lâyık olduğunu burada da kemâl-i te’essüfle tekrar etmek tabi’îdir.
[1] Kabri 22
Rebi’ü’l-evvel 1335[16 Ocak 1917]’de üçüncü def’a ziyâret etdimdi. Bi’l-âhare
gidemedim. Acaba duruyor mu? Yoksa emsâl-i bî-hisâbı gibi yerinde yeller mi
esiyor!
Ketebe.org İsmail Orman
Hüsn-i hatta başlarda daha ziyâde Hâfız Osman çizgisinde
ilerlemeyi tercih etmiş olan İsmâ’il Zühdî Efendi, özellikle sülüs ve celî
sülüste zamanla kendisine mahsus şîvesini tesis ederek, Osmanlı hat sanatı
tarihinde çığır açacak bir vadinin kurucusu olmuştur. Nitekim o vadi, en önemli
tilmizi olan Mustafa Râkım Efendi’nin elinde tekemmüle erişmiştir.
Zirâ Mustafa Râkım’ın bir rüya ile ağabeyine maletmeye
çalıştığı başarısında, gerçekten de İsmâ‘il Zühdî Efendi’nin payı son derece
büyüktür. Sadece onun yetişmesine katkı sağlamış olmakla da yapmamıştır bu işi.
Çünkü aklâm-ı sittede ve bilhassa celî sülüste kendine mahsus şivesi ile başlı
başına bir ekol haline gelen İsmâ‘il Zühdî Efendi, Hâfız Osman ekolünün
zirvesini, zamanında tek başına işgâl etmiş ve Türk hat sanatının tekemmülü
içinde en önemli mihenk taşlarından biri haline gelmişti.
Bozuk harf çıkarmayacak derecede kudretli bir ele sahip olan
hattatın, kardeşine rüyada ta’lim ettirdiği üslubu, sağlığında da kulağına
fısıldamış olması mümkün olabilir mi? Belki kader tecelli etmeyip de ömrü vefâ
etse, kardeşine nasip olan mevki’e o hâ’iz olacaktı.
Birçok hilye-i şerîfi, murakka’ı, kıt’aatı ve elvâhı müze ve
koleksiyonları süsleyen İsma‘il Zühdî Efendi’nin 40 mushâf-ı şerîf tahrîrine
muvaffâk olduğu bilinmekte olup bunlardan ikişer tanesi Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphânesi ile Medîne Kütüphânesi’nde bulunmaktadır. Yine saray kütüphanesinde
cüzleri, İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi’nde de Delâ’ilü’l-hayrât’ı ile Amme cüzü vardır ki, cümlesi hatt-ı nesihteki
fevkalade mertebesine delâlet etmektedir.
Eyüp’teki Şâh Sultan Türbesi’nin cümle yazıları ve Şânîzâde Atâ’ullah Efendi’nin, babası Mehmed Sâdık Efendi nâmına Ortaköy’de yaptırdığı çeşmenin inşâ kitâbesi ile Eyüp’te Kaşgârî Dergâhı civârında medfun bulunan Hocapaşalı Süleyman Efendi’nin H. 1171/M. 1757 ve Seyyid Abdullah Berrî Efendi’nin H. 1212/M. 1798 tarihli mezartaşı kitabeleri de ona aittir. Bu eserlerde görülen celî yazılar, Râkım öncesinin şüphesiz zirve eserleri arasındadır.
Ketebe.org İsmail Orman
İsma’il Zühdî Efendi’nin Merkadi
Hal-i hayatında büyük bir itibâr görmüş olan İsma’il Zühdî
Efendi’nin Edirnekapısı Kabristanı’nda bulunan mezarı, ölümünden sonra da
hattatların en makbul ziyâretgâhı hâline gelmiştir. Mezartaşının hem baş, hem
de ayak şâhidesinde - olağan uygulamanın hâricinde olarak - kitâbeler
bulunmaktadır. Her iki kitâbe de kardeşi Mustafa Râkım’ın dest-i hattı olup baş
şâhidesi kalın sülüsle, ayak şâhidesi ise celî ta’likle yazılmıştır.
Mustafa Râkım’ın, aklâm-ı sittede zamanının “Hâfız”ı addedilen ağabeyi için neden böyle farklı bir
uygulamayı tercih ettiği bilinmez. Ancak baş taşına hakkedilmiş kitâbenin
hikâyesi son derece ilginçtir. Necmeddîn Okyay’ın, hocası Bakkal Ârif
Efendi’den dinlemiş olduğu hikâyeye göre, Mustafa Râkım, bu kitâbenin kalıbını
hazırladığı günün gecesi rüyâsında ağabeyini görmüş.
Yazmış olduğu kalıbı inceleyen İsmâ‘il Zühdî Efendi
“elifleri cılız yapmışsın, onlara birer kaftan giydir!” diye kardeşini uyarmış.
Bunun üzerine sabah kalktığında yazı kalıbını tekrar inceleyen Râkım Efendi,
eliflerin gerçekten de zayıf kaldığını farkederek, kaleminin hakkını verip
eliflere birer kaftan giydirmiş.
Mustafa Râkım’ın, Türk hat sanatında yeni bir çığır açacak
olan üslubunu bu rüyâdan etkilenerek geliştirmiş olduğuna inanıldığından,
sonraki yılların büyük hattatları için de önemli bir ilhâm kaynağı olan bu
şâhide, gerçekten müstesna bir mevki’e sahiptir. Hatta Sâmî Efendi, Ömer Vasfî
Efendi ve Necmeddîn Okyay gibi mümtâz hattatların terekelerinden bu kitâbenin
kalıplarının çıktığı dahi rivâyet edilmektedir. Her hâlde İsmâ‘il Zühdi
Efendi’nin bir tavsiye de kendilerine vermesini ümid ediyorlardı.
Bu kadar ilgi ve alâka sonucu doğal olarak mevcudiyeti de tehlikeye düşmüş olan bu şâhide, son zamanlarda demir bir kafes içine alınarak muhâfaza edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu hâliyle dahi günümüz erbâb-ı hattının en mu'teber ziyâretgâhı olma özelliğini sürdürmektedir. Ve şüphesiz her dâ’im de sürdürecektir.
İslam Ansiklopedisi M. Uğur Derman
Ünye’de doğdu. Kendisinden önce yaşayan ve aynı adı taşıyan diğer meslektaşından ayırt edilmek için “Yeni”, “İkinci” lakaplarıyla veya Zühdî-i Sânî olarak anılmıştır. 1750’li yılların başında henüz gençken babası Mehmed Kaptan onu tahsil gayesiyle İstanbul’a götürdü. Hıfzını tamamladıktan sonra Eğrikapılı Râsim Efendi’nin önde gelen talebelerinden Moralı Ahmed Hıfzî’den sülüs, nesih ve rikā‘ yazılarını meşketti. Hat öğrenimini tamamlayınca Zühdî mahlasıyla icâzet aldığı bilindiği halde icâzetnâmesi zamanımıza gelmediğinden tarihi belirlenememektedir. Ancak mevcut en eski eserinin ince nesihle yazılmış 1175 (1761) tarihli bir mushaf olduğuna bakılırsa bu tarihten önce icâzete hak kazandığı anlaşılır. 1204 (1790) yılında bir talebesine verdiği icâzetnâmede Eğrikapılı Râsim Efendi’nin öğrencilerinden Hacı Mehmed Emin Efendi’yi hocası olarak belirttiğine göre muhtemelen Ahmed Hıfzı Efendi’nin ölümünden sonra bu zattan da faydalanmıştır. Müstakimzâde Tuhfe-i Hattâtîn’de, Eğrikapılı Râsim Efendi’nin yetiştirdiklerinden Mehmed Emin adlı dört ayrı hattat tesbit ettiği için bunlar arasında İsmâil Zühdü’ye hocalık edenin hangisi olduğu anlaşılamamaktadır. Ayrıca tarih olarak Tuhfe-i Hattâtîn’in sınırı olan 1200 (1786) yıllarında tanınmış hattatlardan sayıldığı halde burada İsmâil Zühdü’nün yer almayışı müellifin unutmasından kaynaklanmış olmalıdır. İbnülemin Mahmud Kemal’in Son Hattatlar’daki Mihalicî Mehmed Şâkir’den 1180’de (1766) icâzet aldığı rivayeti ise bir kaynak gösterilmediğinden mesnetsiz kaldığı gibi icâzet tarihinde de bir uyumsuzluk vardır. Çünkü İsmâil Zühdü bu yıllarda artık başarılı bir hat muallimi mertebesine erişmiştir. Nitekim üç yıl sonra kardeşi Mustafa Râkım Efendi’ye sülüsnesih yazılarından icâzet verecektir.
İsmâil Zühdü, Sultan III. Mustafa’nın saltanat yıllarında (1757-1774) Enderûn-ı Hümâyun’un hat muallimliğine getirildi, vefatına kadar sürdürdüğü bu vazifesi dolayısıyla imzalarında “kâtib-i sarây-ı sultânî” veya “hâce-i Enderûn-ı Hümâyun” unvanlarını kullanmaya başladı. 1 Şevval 1221’de (12 Aralık 1806) vefat eden İsmâil Zühdü Edirnekapı Kabristanı’na defnedildi. Baş taşı celî sülüs, ayak taşı celî ta‘lik hattıyla kardeşi Mustafa Râkım tarafından yazıldığı gibi manzum kitâbenin metni de ona aittir.
Necmeddin Okyay ve Macit Ayral’a göre İsmâil Zühdü, elinden tashihsiz harf çıkarmakta geçmişteki hattatlar içinde emsali bulunmayan bir üstattır. Eski hattatlar da tashihsiz yazarlar, fakat bu arada bünyesi bozuk harflere de yer yer rastlanabilirdi. İsmâil Zühdü ise tashihe gerek duymayacak kadar düzgün harflerle yazmıştır. Onun sülüs hattını yazarken tekrarladığı bir husus da aradaki bazı nokta ve işaretleri siyah mürekkeple değil zermürekkeple koyarak daha sonra etrafını tahrirlemesidir; bu ise yazıya ayrı bir cazibe kazandırır. İsmâil Zühdü’nün sülüs-nesih yazılarındaki tavrı Hâfız Osman üslûbundadır.
Zühdü Efendi mushaf, en‘âm-ı şerif, delâilü’l-hayrât, hilye, pek çok murakka‘ ve kıta yazmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde iki mushaf-ı şerif ile (Emanet Hazinesi, nr. 128, yazılışı 1218 [1803]; Medine, nr. 29, yazılışı 1219 [1804]) mushaf cüzleri (Yeniler, nr. 119, yazılışı 1218 [1803]; Emanet Hazinesi, nr. 268, yazılışı 1218 [1803]), Zühdü Efendi’nin nesih yazıdaki sanat kudretini belgeleyen eserleri arasındadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (AY, nr. 6765) nesih hatla yazdığı bir Amme cüzü bulunmaktadır. Ketebesinde Şeyh Hamdullah Efendi’nin hattından istinsah edildiği kayıtlı bulunan eserin yazılış tarihi belirtilmemiştir. Aynı kütüphanede nesih hattıyla bir de delâilü’l-hayrât mevcut olup (III. Ahmed, nr. 5769) 1212 (1797) yılında yazılmıştır.
İsmâil Zühdü’nün yazdığı bir murakkaa 1310 Ramazanında (Nisan 1893) “diş kirası” mahiyetinde sahip olan Sâmi Efendi, o zamana kadar Mustafa Râkım yolunda celî sülüs yazıyorken bu murakka‘daki sülüs satırların ilhamiyle celî üslûbuna yeni bir şive getirmiştir. Klasik üslûptaki sülüs-nesih hilyelerine de rastlanan İsmâil Zühdü, yaşadığı devir için hayli ileri bir deneme olan leylek biçimindeki besmelesiyle de dikkati çeker (TSMK, Güzel Yazılar, nr. 314/40). Ancak bu eseri zerendûd tarzında işleyen müzehhip 1213 (1798) yerine dalgınlıkla 1013 (1604) tarihini koymuştur.
Zamanını devamlı yazı yazarak geçiren İsmâil Zühdü Efendi, İstanbul’un mesire yerlerine gittiği vakit bile kalemi elinden bırakmayan bir hattat olarak tanınmıştır. Nitekim Sâdâbâd’da, Yedikule bostanında, Çeşmemeydanı’nda yazdığını belirttiği kıtaları görülmüştür. Kendisine sülüs hattı öğrettiği Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi de “şeyhülhattâtîn” olarak andığı hocasının Ortaköy’deki yalılarına gelip haftalarca kaldığını ve kıtalar yazdığını tarihinde kaydetmektedir. Atâullah Efendi’nin babası Şânîzâde Sâdık Efendi tarafından Ortaköy’ün Çevirmeci sokağı üzerinde yaptırılan çeşmenin zamanımıza gelebilen 1198 (1784) tarihli celî sülüs kitâbesi de İsmâil Zühdü tarafından yazılmıştır.
İsmâil Zühdü, bilhassa Şeyh Hamdullah Efendi’yi ve Hâfız Osman’ı taklit ederek yazdığı kıta ve karalamalarıyla da hayranlık uyandırmıştır. Celî sülüste eski üslûba bağlı olarak yazdıklarına Ortaköy’deki çeşmenin, Eyüp-Defterdar arasındaki, III. Selim’in hemşiresi Şah Sultan’a ait türbenin (1215/1800) ve Fatih Nişancı Mehmed Paşa Camii hazîresindeki Hatice Hanım’a ait kabrin (1219/1804) kitâbeleri örnek gösterilebilir. Levha şeklinde eserleri de vardır. İsmâil Zühdü Efendi pek çok hattat yetiştirmiştir. Kardeşi Mustafa Râkım ile İbrâhim Şevki efendiler önde gelen talebelerindendir.
BİBLİYOGRAFYA
Şânîzâde, Târih, II, 195-197; Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 163; Sicill-i Osmânî, II, 430; Cl. Huart, Les calligraphes et les miniaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s. 188; Ahmet Süheyl Ünver, Hattat İsmail Zühdi Efendi, İstanbul 1953; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 472-476; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 186, 188; M. Uğur Derman, İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı, İstanbul 1992, s. 203-204; a.mlf., Letters in Gold, New York 1998, s. 96-97; a.mlf., “Hattat Sâmi Efendi’nin Diş Kirası”, Hayat Tarih Mecmuası, II/12, İstanbul 1969, s. 20-22; a.mlf., “Ölümünün 163. Yıldönümünde Hattat İsmail Zühdi Efendi”, Hayat Mecmuası, XLIX, İstanbul 1969, s. 23-26; “İsmail Zühdî”, TA, XX, 313-314.