La'lîzâde Seyyid Abdülbâkî Efendi
نبذة عن الفنان
La’lî Alî Çelebi’nin torunu ve Kazasker La’lîzâde Mehmed Efendi’nin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Babasının mâiyetinde fevkalade bir eğitim gördükten sonra müderris olup bazı İstanbul medreselerinde görev yaptı. Müddetini tamamladıktan sonra, 1705 yılında Kudüs Mollası olarak ilmiyye kadrosuna geçti. Bir süre daha Anadolu mevleviyetinde dolaştıktan sonra Ordu Kadısı olarak Sadrazâm Alî Paşa ile Mora ve 1723’te de Varadin seferlerine intikal etti. Ancak büyük bir bozgun ve sadrazâmın şehâdeti ile sonuçlanan seferin ardından azledilerek Limni’ye sürüldü.
Uzun müddet mazul kaldıktan sonra 1730’da Mısır Mollası olup 1731’de Mekke Pâyesi’ne nâil oldu. 1737 yılının Mart ayında İstanbul Kadısı olduktan bir müddet sonra Anadolu Pâyesi’ni elde etti. Fakat senesi dolmadan rahatsızlığı nedeniyle istifâ ederek Eyüp’teki hânesine çekildi. 1739 yılında vefât ederek, ihyâ-kerdesi olan Kalenderhâne Tekkesi'ne defnedildi. Öte yandan Tuhfe-i Hattâtîn’de H. 1159/M. 1746 senesinde rıhlet eylediği muharrerdir.
الأساتذة
Ketebe.org İsmail Orman
Bursalı Seyyid Hâşim Efendi’den Melâmî Târikatı’nı ahzeylemiş olan Seyyid Abdülbâkî Efendi daha sonra Murad Buhârî’den de Nakşibendî hilâfeti almıştı. Alî Paşa’nın ser-asker olarak çıktığı Varadin Seferi’nde şehâdetine tanıklık etmiş ve tüm olayları “Ser-güzeşt” adıyla anılan Menâkıb-ı Melâmiyye-i Bayrâmiyye eserinde etraflıca anlatmıştır. Ayrıca Nevâdirü’l-usûl ve Mebde ü Me’ad adlı eserleri vardır. Sarı Abdullah Efendi’nin Meslekü’l-uşşak Kasîdesi’ni Hediyetü’l-müştâk adıyla şerh etmiştir.
İlmiyeye hazırlanan her namzet gibi ta’lik meşkine önem vererek, Abdülbâkî Ârif Efendi’den icâzet almış olan Seyyid Abdülbâkî Efendi, ihyâsına himmet etmiş olduğu Kalenderhâne Tekkesi’nin inşâ kitâbelerini yazmıştır. Mezarı önündeki hâcet penceresi üzerindeki yazılar da onundur.
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Ceddi La’lî Alî Efendi, Sultân Ahmed Hân zamân-ı devletinde re’îsü’l-küttâb olmuştur ki Topkapısı’nda medfûn meşâhîrden merd-i ma’nevî, şârih-i Mesnevi Seyyid Abdullah Efendi merhûmun damadıdır. Pederleri sadr-ı Anadolu’dan ma’zûlen ve Kıbrıs’ta menfiyyen vefat eyledi. Kendileri yoluyla İstanbul kâdîsi olup müddet-i nâkısada istifâ ve Ebî Eyyûb-ı Ensârî -aleyhi rıdvânu’l-bârî-kurbünde sâkin iken binâ-kerdeleri olan ribât-ı Kalenderân kapısı ittisâlinde halvet-güzîn-i çille-i berzah olmasına bu mısra’ târîh olmuştur:
Gülşen-i cennete gülbün ola La’lîzâde” (1159)
Hüsn-i hatt-ı ta’liki Kâdî-asker Abdülbâkî Ârif-i ma’rûftan yazıp nâsih-i râsih olmuşlar idi. Niçe kütüb-i kesîre kitabetine muvaffak ve külliyât ü cüz’iyyâtta fâzıl-ı bî-hemtâ idiği muhakkaktır. Hattâ bu sebebden Sadr-ı şehîd Alî Paşa ile Mora ve Varadin seferlerine ma’iyyet üzere vâridînden olup sadr-ı mezbûrun şehâdetinde nefy i iclâ ve ıtlak ve sâ’ir ahvâl-i enfüsiyye ve ehvâl-i âfâkiyyeleri Ser-güzeşt nâm mecm’a-i resâ’ilinde mufassalan tahrîr-kerdeleridir.
Nevâdirü’l-usul’ü dahi ihtisâr eylemiştir. Tarîka-i Ekmeliyye-i Bayramiyye’nin sâhib-i sırr-ı ser-bestesidir. Kabrlerinin penceresi üzere resm-i kalemi olan celi hatt-ı ta’lîkî ile mevcüd olup İstanbul’dan naklleri için eyledikleri târihi sâl-i vefât târihidir zannıyla galat ederler ki, bu iki beyttir:
Kalbürne “ibni riyâzü’l-cennet” (1153) ilhâm ildi
Hak Hubb-ı zâtı da’vet itdi rûhı bezm-i vuslata
Dirler erbâb-ı mahabbet naklümün târihini
La’lîzâde Seyyid “Abdülbâkî” (1153) girdi cennete