KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Şeyh Mehmed Atâullah Dedeefendi

Hattat
تاريخ الوفاة H. 1328
M. 1910
محل الميلاد İstanbul-Beyoğlu, Galata Mevlevihanesi
مكان الدفن İstanbul-Beyoğlu, Galata Mevlevihanesi

الصور

نبذة عن الفنان

Galata Mevlevîhânesi şeyhi Seyyid Mehmed Kudretullah Dedeefendi’nin oğlu olup H. 1258/M. 1842’de mezkur mevlevîhânede doğdu. İbtidâî ve rüşdî tahsilini tamamladıktan sonra Kasidecizâde Süleyman Sırrî Efendi’nin Bayezid Cami’ndeki dersine devam ederek icâzet aldı. Ayrıca hususî muallimlerden istifâde ile Fransızca, Almanca, hendese ve musikî öğrendi.

Babasının H. 1288/M. 1871’deki vefâtı üzerine meşihâte tayin edilerek, kırk sene boyunca

mevlevîhâneyi idare etti. Ancak son zamanlarında önce oğlunun ve ardından da eşinin vefâtından pek ziyâde müteessir olarak, "sıhhati muhtel, fikri perişân bir hale" düştüğü gibi gözlerine de karasu illeti ârız oldu. Son aylarını yatalak halde geçirdikten sonra 1328 senesi Ramazân ayının 9. Cuma gecesi (M. 10 Eylül 1910) vefât etti. Tophâne’de Kılıç Alî Paşa Cami’nde edâ edilen cenâze namazını müteakiben mevlevîhânede babasının yanına defnedildi.   

الأساتذة

no image
Kıbrısizade İsmail Hakkı
النستعليق

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Babası gibi kısa boylu, gâyet zayıf, kır sakallı idi.[1] Bî-hakkın erbâb-ı dânişden, mahviyet-kâr, mütevazı, nâzük bir zât idi. Yenikapu Mevlevihânesi şeyhi Celâleddîn Dede Efendi “Atâ Efendi’nin suhbeti kadar rûh-nevâz, şeyhâne bir suhbet tasavvur edemem.” dermiş.
İhtifâlci Ziyâ Bey, yazdığı terceme-i hâlde[2] “kanun ve ud çalmakda mehâret-i fevk-alâdesi var idi. Şark musikîsi üzere Sonometre’nin tertibi, daha doğrusu ihtirâ-ı eser-i dehâsıdır.” dediğinden, müteveffâ Râ’uf Yektâ Bey’den bu hususdaki ma’lûmâtını sordum. Cevaben gönderdiği verakāda “Merhûm, gençliğinde kanun çalarmış, mü’ahhâren terketmiş. Kendisile müşerref olduğum evânda yalnız ud çalardı. Kanunu dinlemek müyesser olmadı. Me’a’haza dinliyenlerden senâsını işitdim. Hakîkāten bir sesölçer imâl etdirmiş idi. Lâkin böyle bir aleti kendisinden mukāddem Prens Hâlim Paşa merhûmun dahi imâl etdirdiğini pek çok kimseden işitdim. Zât-ı âlinizce bu cihetin tahkîki kolaydır.” demişdir.
Merhûmun bazen ziyâretine giderdim. Yerde şiltede diz üstü oturur, hafif sesle konuşurdu. Yukarılarda bahsetdiğim Hutût-ı Meşâhir Mecmu’ası’na ta’likle Farisî bir kıt’a yazmışdı. Öteden beri, muhtelif mesleklere mensub meşâhirin yazılarını toplamakdan mahzûz olduğumdan merhûm, kendi kitablarından Molla Cami’nin, Şâ’ir Esrâr Dede’nin ve sâ’irenin yazıları ile birkaç risâle ve dîvân i’are etmişdi. Fotoğrafla birkaç sayfa istinsâh edildikden sonra i’ade etdiğimde “nezd-i âlinizde kalsın, sonra alırım.” demişdi.
Bunları bana ihdâ etmişdi, yâhud – zarûretinden dolayı – bir bedel mukābilinde vermek isterdi. Para teklif etmekden sıkıldım. Parasız almayı da lâyık görmedim. Birkaç def’a getirüb götürdükden sonra yanında bırakdım. İ'ade etdiğime bi’l-âhare pişman oldumsa da, iş işden geçdi. “Sayalım fırsatı ganimetden!” nasihatine kulak vermiyenler dâ’imâ mutazarrır ve nâdim olurlar. O nâdir eserler kimbilir kimlerin elinde kaldı.
Şahsına ait kitablar, sanduklar içinde gâlibâ Anadolukavağı’nda bulunduğunu söylerdi. Dergâhın yeterli vâridâtı varsa da, idâre edenlerin isa’eti ile kayba oğramış, şeyh efendi ve – Mevlevî tâbiri ile – canlar, yâni dervişler sefâlete düşmüşler, dergâh – kulûb-i âşıkān gibi – harabolmuş idi. Bir sabah ziyâretine gitdiğimde yanında bulunan saray tüfenkçilerinden kerli-ferli bir Arnavut, niçe müddetden beri tekkeye sebze verüb parasını alamıyan bir Arnavut manavın hakkının verilmesi içün – tekkeyi idâre eden – şahıs hakkında şütûm-ı galizâ ve kelimât-ı şeni’â savurmakda ve şeyh efendiyi de tahkir ve tahcil etmekde idi. Müdafa’dan âciz kalan bî-çâre şeyhin sükût-i meyûsâne ve mahcûbânesi asâbıma dokundu. Zemanın hükmüne göre câhil mütecâvizi ürkütecek sûretde siyâset-kârâne sözler söyliyerek susturmuş idim.
Hâle vâkıf olanlar, kābahât tekkenin müdîr-i melânet-semirine ait ve kabahatin birazı da o kaltabanı – her ne sebebe mebnî ise – defedemiyen şeyh efendiye vârid olduğunu söylerlerdi.

 


[1] Şâ’ir Yenişehirli Avnî Bey’in torunu Avnî Bey tarafından tevdi’ olunan yukarıdaki resim, vefâtından çok zeman evvel yapılmıştır.

[2] 1327 Sal-nâme-i Osmânî.

Ketebe.org İsmail Orman

Hatt-ı ta’liki Sâmî Efendi ile beraber Kıbrısîzâde İsmâ’il Hakkî Efendi’den meşketmiş olan Mehmed Atâ’ullah Dedeefendi’nin, mevlevîhânenin matbâhının kapısı üzerinde bulunan tarih kitâbesini kaleme aldığı bilinmektedir. Söz konusu kitâbe, matbâh yıkıldıkdan sonra Vakıf Hat Sanatları Müzesi’ne nakledilmiş olup halen oradadır.