Seyyid Abdülhalîm Hasîb Efendi
Emir Efendizadeمدرسة الحافظ عثمان في الأقلام الستة
الصور
نبذة عن الفنان
Meşhur hattatlardan Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’nin oğlu olarak H.1115/M. 1704-1705 yılında İstanbul’un Yedikule semtinde doğdu. İlk yazı derslerini babasından görüp icâzet aldı. Daha sonra babasının isteği ile Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’den de uzun müddet istifâde etti. Ayrıca hurde ta’likde de mâhir olduğu bilimekteyse de, bu kalemdeki üstâdı hakkında bir bilgi yoktur. Bunların yanında Abdülkerîm Efendi’den Arapça ve Farsça ile dînî ilimleri tahsîl etti.
Babasının H. 1144/M. 1731 yılındaki vefâtı üzerine, Topkapı Sarayı’nın meşk hocalığı peder-mânend usûlüyle uhdesine verildi. Son zamanlarına kadar devam ettiği bu görevde iken felç geçirince, görevi vekâleten Mestçizâde Ahmed Efendi’ye tevdi edildi. Ancak iki sene geçtiği hâlde durumunda bir değişiklik olmadı. Bunun üzerine, oğlu Seyyid Mehmed Sa’id Efendi lehine görevinden ferâgât etti.
Ancak oğlunun ertesi yıl vebâdan vefât etmesi üzerine mâ’işet darlığına düşünce, musulâ-i Süleymaniyye pâyesi ve yediyüz kuruş maaş ile mezkûr görev yine kendisine tevcîh edildi. Sağlık sorunlarına rağmen birkaç sene devam ettiği bu görevde iken, H. 1172/M. 1759 senesinin Regâ’ib Gecesi’nde vefât etti. Eyüb Sultan Cami civârında medfûn olan babasının yanına defnedildiği bilinen Abdülhalîm Hasîb Efendi’nin,
küçük yaşta intisâb ettiği Sâdıkiyye Târikatı’ndan hilâfet sahibi olduğu menkûldür.
الأقارب
الأساتذة
التلامذة
Ketebe.org İsmail Orman
Hattâtîn meyânında babasına nisbetle “Emîr Efendizâde” künyesiyle ma’rûf olan Seyyid Abdülhalîm Hasîb Efendi’nin, Hâfız Osman tarzının önde gelen isimlerinden olduğu bilinmektedir. Vazîfesi nedeniyle çok sayıda hattat yetiştirmiş
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Vâlid-i mâcidleri ve cedd-i emcedleri bu tuhfemizde mündericdir. Peder-i büzürgvârlarının halîfe-i evvelîn-i ta’lîm-nişînleri olan Hâce Mehmed Râsim-i mersûmun izn ü icazetleri târihinde teşrîf-i âlem-i vücûd edip esnâ-yı tahsilde ve gerek vâlid-i mâcidlerinin intikâlinden sonra hüsn-i terbiye vü dilimleriyle hüsn-i hatt-ı Şeyhâne tedârük ve hıfz-ı Kur’ân-ı azîmü’ş-şâna tehalük edip ve pederleri makâmına Sarây-ı Â’mire hidmetine ta’yîn ve dâhil-i silsile-i zerrîn-i müderrisin olmağla vesile olduğu cihetten onları üstâd-ı sânî ittihâz ve cümle umûrunda meşveretlerini melce’ ü melâz bilmişti. Şeş kalemde vâlid-i mâcidlerinden hüsn-i hatt-ı Şeyhâne’yi telemmüz ve temeşşuk-ı cezîl ve kelime-i ketebe ve lafza-i meşşeka vü sevvede vaz’ına icazet ve bi’l-istihkâk izn ile tebcil olunmuştu. Fuzalâ-yı müderrisinden Abdülkerîm merhûmdan ve Hâce Râsim-i mersûmdan Arabi vü Fârsî ulûm-ı külliyye vü cüz’iyyeyi ahz ile şeş ciheti ma’mûr olup eben-an-ced o hânedân-ı kiram feryâd-res-i talebe-i ehl-i meram olmuştu. Câmi’-i fakire kemâl-i mahabbetleri ve ma’ârife dâ’ir gûn-â-gûn sohbetleri vardır. Hattâ Tarîka-i Sıddîkiyye-i Sâdıkıyye’de ahz-ı nisbet-i azîzân ile kâmrân olmuştu. Hürde şikest ta’lîkte dahi hoş-nüvîs-i zaman ve tab’-ı şi’rîlerinde dahi bâlâ-cevelân var idi. Bu hâl üzere varak-gerdân-ı eyyam u leyâl iken bi-emrillâh nezle-i felç nazile olup ve iki seneden mütecaviz şeyh-i mahz mertebelerinde kalıp hidmet-i Sarây-ı Hümâyûn Mestçizâde Ahmed Efendi’nin vekâletine ta’yîn-i hümâyûn buyurulmuştu. Zebân-ı bî-beyânlarına fakat ism-i celâl zikr eylemek rütbesi güşâyiş gelip mâ’adâdan kat’-ı ümîd ve veled-i erşedleri Seyyid Mehmed-i Sa’id Efendi’ye Sarây-ı Hümâyûn hidmetini kasr-ı yed ve feragat eyleyip bir sene mürurunda mezkûr Sa’îd Efendi bi-hikmetillâ-hi’l-hakîm mat’ûnen azm-i dâr-ı na’îm eyledikte, cihet-i hidmet-i Sarây-ı Hümâyûn bâ-hatt-ı şerif yine kendilere tevcih ile ikram ve taraf-ı şehriyârîden yedi yüz kuruş bahşâyiş ü in’âm olunmuştu. Endek zamân mürûrunda mûsıla-i Süleymâniye müderrisi iken “hâce-i Nakşbendân” (1172) târihi leyle-i regâ’ibinde rû be-râh-ı meşkhâne-i beka ve ba’de’l-cum’a Koca Mustafâ Paşa Câmi’-i şerifinde namâzını edâ ve Ebû Eyyûb-i Ensârî civârında peder ü cedleri kurbünde dîde-dûz-ı rûz-ı lika oldu. Âsârından Hâce Râsim-i mersûmun rıhletine inşâ eylediği mersiyyenin beyt-i târihi bu mahalde îrâd olundu:
İlm ü ma’ârifde benüm üstâdum olmışdı tamâm
“Üstâd-ı sânî-i zamân göçdi” didüm târîh-i tâm (1169)
Bu dahi onlara zebân-ı deride hâme-i istircâ’a keşide eylediği târîh-i güzidedir:
Kilk-i giryân bigûyedeş târih
Nefes ân dem resîde şud Râsim (1169)