Sultan Abdul Majeed
Photos
About Artist
Sultan 2. Mahmud'un büyük oğlu olarak 23 Nisan 1823 tarihinde doğdu. Şehzâdegâna mahsûs geleneksel eğitimin yanında batı kültüründe kapsamlı bir eğitim aldı. Babasının vefâtı üzerine H. 19 Rebi’ü’l-âhir 1255/M. 1 Temmuz 1839 tarihinde, henüz 18 yaşında olduğu halde tahta çıktı. Öncelikle Kavalalı Mehmed Alî Paşa’nın başlattığı isyan ile meşgul olup Nizip mağlûbiyeti ile ciddî bir buhrâna dönüşmüş olan bu meseleyi hal yoluna koydu.
Bundan sonra babasının başlatmış olduğu batılılaşma hamlesini kurumsal bir hâle getirdi. Babasının kurduğu Meclis-i Dâr-ı Şûrây-ı Askerî ve benzeri teşekkülleri yenilediği gibi, 1845’te Meclis-i Ma’ârif-i Umûmiyye ve Zabtiye Müşîrliği, 1846’da Meclis-i Mâliyye, 1847’de Mekâtib-i Umûmiyye Nezâreti ve 1850’de de yerli ve yabancı ilim adamlarından oluşan Encümen-i Dâniş’i kurdu. 1853'te kanun yapma yetkisiyle Meclis-i Âlî-i Tanzîmat’ın kuruluşunu, Meclis-i Tophâne-i Âmire’nin tesisi ve 1856’da da Ma’arif Nezâreti’nin teşkîli izledi. 1855’te devletin en yüksek istişâre makamı olan Meclis-i Âlî-i Umûmî ve ardından Meclis-i Bahriyye, Meclis-i Zira’ât, Meclis-i Ma’âdin, Meclis-i Zabtiyye meydana getirildi.
Eğitim alanında da önemli adımlar atıp sıbyân mektepleri ve rüşdiyeleri ıslâh etti. 1847’de dârü’l-mu‘allimîni 1849’da lise dengi eğitim vermek üzere dârü’l-ma’ârifleri kurdu. İlk kız rüşdî mektebi de 1858’de İstanbul’da açtırdı. Ayrıca talebeyi ve hocaları teşvîk etmek üzere sık sık askerî ve rüşdî mekteblerin imtihânlarına iştirâk etti.
Bu arada Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodoks teba’nın hâmîliği talebiyle savaş ilan eden Ruslar’ı, İngiltere ve Fransa ile yaptığı ittifâk ile Kırım'da mağlup etti. Ancak bu ittifâk için İngiliz ve Fransızlar’a verilen tavizlerle, devleti yıkıma götürecek süreç de başlamış oldu. Nitekim bu tâvizlerin neticesinde ilân edilen Islâhât Fermânı ile gayr-ı müslim teba’ya sağlanan imtiyâzlar, çoğunlukta bulundukları vilâyetlerde içkarışıklıklar çıkmasına neden oldu. Ayrıca Kırım Harbi’nin yarattığı masrafları karşılamak üzere ilk defa olarak 1854 yılında başvurulan dış-borç alımı yöntemi artarak devam etmiş, bunun mukabilinde de önemli gelir kaynaklarının ipotek altına alınmıştı.
Öte yandan bu paraların bir kısmının Dolmabahçe Sarayı, Beykoz Kasrı ve Küçüksu Kasrı gibi tümüyle batı anlayışında inşâ edilen saray ve köşklere harcaması, ricâl ve halk nazarındaki mevki’ni de sarsmaya başlamıştı. Nitekim son zamanlarında hal’i için bir komite kurulmuş, ancak son anda ifşâ edilen fitne patlak vermeden bastırılmıştı. Halk nazarındaki menfî algıyı gidermek için daha fazla halkın arasına karışmaya çalışan Sultan Abdülmecîd, yurtiçi gezilerini de çıkarak, teba’sı üzerindeki etkisini arttırmağa çalıştı.
Ancak erkek kardeşlerinin küçük yaşlarda vefât etmiş olması ve cülûs ettiğinde kendisinin de erkek evlâdının bulunmaması nedeniyle, hânedânın bekası için çocuk sahibi olmağa teşvîk edilen Sultan Abdülmecîd, başta annesi olmak üzere devlet erkânının kendisine sunduğu câriyelerle, deyim yerindeyse ıyş ü işrete varan bir hayatın içine düşmüştü. Bunun doğal sonucu da, Cevdet Paşa’nın Marûzât’da beyân ettiği üzere, “kadınların bazılarına ziyâdece muhabbet ve rağbet buyurması, nisâ ile kesret-i müsâhabetden nâşi günden güne vücûd-ı hümâyûnlarına ziyâde za’af gelmesi” olmuştu.
Nitekim vücûdu bunu daha fazla kaldıramamış ve vereme yakalanarak, kırk yaşına varamadan H. 17 Zi’l-hicce 1277/M. 25 Haziran 1861 tarihinde âlem-i bekaya göçmüştür. Bu beklenmedik vefât üzerine, küçük yaşta ölen şehzadeleri için Sultan Selîm Cami hazîresinde inşâ ettirmiş olduğu türbeye defnedilen Sultan Abdülmecîd’in, “melek-haslet bir pâdîşâh-ı âlî-câh” olduğu menkûl olmakla birlikte, karakter itibâriyle hissî ve alıngan olduğundan, nüfuzlu devlet adamlarına tahammül edemediği, yakın çevresinin telkînleri üzerine azletme yoluna gittiği bilinmektedir. Bu husustaki en büyük etkiyi ise, özellikle son zamanlarında hayatında büyük bir yer tutmağa başlayan kadınları ile batılı konsoloslar göstermişti.
Contributions
Masters
Ketebe.org İsmail Orman
Dolmabahçe’deki Büyük Mecîdiye Cami, Ortaköy’deki Küçük Mecîdiye Cami, Teşvîkiye Cami, annesi Bezm-i Âlem Vâlide Sultan adına yaptırdığı Gurebâ Hastahânesi ve Galata Köprüsü gibi hayır eserleri yaptırmış olduğu İstanbul’da ve taşrada çok sayıda çeşme, cami ve tekkeyi ihyâ ettirmiş olan Sultan Abdülmecîd, 1855 depreminde yerle bir olan Bursa’nın kısa zamanda toparlanmasını sağlamıştı.
Batılılarla olan münâsebetleri ve gizlemekten imtinâ etmediği Avrupa hayranlığı nedeniyle “gâvûr pâdîşâh” lâkabıyla anılan Sultan Abdülmecîd’in, buna mukabil islâmî san‘atların en eskisi ve şüphesiz en mu’teberi olan hüsn-i hat sahasında icrây-ı fa’aliyet etmesi ve hatta nâmını kudretli hattatlar meyânına yazdırmış olması son derece şaşırtıcıdır.
Nitekim Vak’a-nüvis Lûtfî Efendi, meşhur tarihinde onun hüsn-i hattaki kudretini: “Abdülmecîd Efendi’nin resîde-i levh-i kemâl olan hatt-ı sülüs ve nesih fenlerinde meleke-i râsihâları hattatân-ı zamân câniblerinden “Sad-bârekallah-hân” olarak hatm-zen-i elvâh-ı tahsîn ve aferin olmuşlar idi. Cülûs vuku’u ile ketebe cem‘iyyet-i resmî icrâ olunamamışdır” şeklinde beyân etmektedir.
İlk yazı derslerini şehzâdelik zamanında Mahmud Celâleddîn Efendi’nin şâkird-i mümtâzı Mehmed Tâhir Efendi’den almış olan Sultan Abdülmecîd, tahta çıktıktan sonra kendisine hüsn-i hat mu‘allimi seçmiş olduğu Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den de yazı ta’lim ettikten sonra H. 1259/M. 1843 senesinde icâzete hak kazanmıştır. Ayrıca yine kendisinden ta’lik ve rık‘a dersleri de almış olduğu düşünülmektedir.
Babası gibi kudretli bir hattat olan Sultan Abdülmecîd, Mustafa Râkım Efendi’nin izinden gitmiş olan babasının aksine, ömrü boyunca Mahmud Celâleddîn Efendi’nin üslûbuna bağlı kalmış ve bu vadide öylesine büyük bir mahâret ibrâz eylemişti ki, kendisine “Celâleddîn-i sâlis” nâmı dahi verilmişti. Öte yandan, saltanat sürmüş olduğu 22 yıl boyunca mute’ber kalan ve onun nazarında bir mevki elde etmek isteyen Kazasker Mustafa İzzet Efendi başta olmak üzere pek çok hattat tarafından takip edilen bu üslûp, onun ölümünden hemen sonra terkedilmiş ve Türk hat san‘atının farklı lezzetlerinden biri olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Ancak bu durum ne Mahmud Celâleddîn Efendi’nin ve ne de halifeleri olan Mehmed Tâhir Efendi ile Sultan Abdülmecîd’in hat san‘atındaki mevki-i müstesnâsını sarsamaz.
Müzelerde ve özel koleksiyonlarda müte’addid kıta’ât ve elvâh-ı şerîfesine tesâdüf edilen Sultan Abdülmecîd, Yakacık Cami ile Ortaköy ve Dolmabahçe’de nâmına izâfetle inşâ edilen camilerdeki İsm-i Celâl, İsm-i Nebî ve çehâr-ı yâr-ı güzîn hazerâtının esâmîsi ile Hasaneyn levhâlarını da kaleme almıştır. Ayrıca Kılıç Alî Paşa ve Teşvîkiye camilerinde celî sülüs levhâları, kendi türbesinde de sülüs ve nesih hatla yazdığı hilye-i sa’adeti vardır(Env. no: 33) Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde de Hırka-i Sa’adet Dâ’iresine vakfedilmiş tarihsiz bir Amme cüzü bulunmaktadır(HS. 156)
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Te’essüf olunur ki, o zeki ve gafâr pâdîşâh, ayş ü işret ve şehevât-ı nefsâniyyeye mağlûbiyyet ile hayatını tamamladı. Henüz kırk yaşına gelmeden 17 Zi’l-hicce 1277[25 Haziran 1861]’de göçdü.
...
Çocuk denilecek bir yaşda cülûs etdiğinden etrafını çeviren câhil ve su’i-ef’ale mâ’il şahısların te’siri altında kalmayub da ilmî ve ahlâkî terbiyye görseydi – fetânetkâr ve tâli-i yâr olduğundan – hem nefsine, hem de devlet ve millete yararlı bir şehriyâr-ı âli-tebâr olurdu.
...
Hâkkâkzâde Mustafa Hilmî kalemi ile yazılmış ve Millet Kütübhânesi’nde mahfûz kitabda Tâhir Efendi’ye “Celâleddîn-i sânî” ve Abdülmecid’e de “Celâleddîn-i sâlis” nâmı verilmişdir. Rık’ayı hangi zâtdan meşk etdiği ma’lûm değildir.