KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Celâlzâde Sâlih Çelebi

Hattat
Şeyh Hamdullah Aklâm-ı Sitte Ekolü

Doğum Tarihi H. 0900
M. 1494-1495
Ölüm Tarihi H. 0973
M. 1565-1566
Doğum Yeri Vulçitrin
Mezar Yeri İstanbul - Eyüp, Nişanca Cami Haziresi

Fotoğraflar

Sanatkâr Hakkında

Ulemâdan Celâl Çelebi’nin oğlu olarak, H. 900/M. 1494-1495 senesi civârında, babasının kadı olarak görev yaptığı Vulçitrin’de doğdu.. Babasından ve diğer hocalardan hususi surette tahsîl gördükten sonra İstanbul’a giderek Kemâl Paşazâde’ye mülazım oldu. Bu esnâda Şeyh Hamdullah’tan da hüsn-i hat dersleri aldı. İcazetini aldıktan sonra hocasının tarihe ve fıkha dâir bazı eserlerini temize çekti.

1520’de Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahta çıkışı münâsebetiyle Edirne’deki Sarâciye Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Bu görevi esnâsında sultanın Belgrad, Rodos ve Budin seferlerine iştirak ederek, menâkıbını konu alan meşhur eserini kaleme aldı. Ayrıca Sadrazâm İbrâhim Paşa’nın faaliyetleri hakkında yazdığı manzûmelere mükâfâten evvela İstanbul’daki Murad Paşa Medresesi’ne, 1535’te de Divânyolu’ndaki Atik Alî Paşa Medresesi’ne nakledildi. 

1536’da Sahn-ı Semân müderrisliğine getirildi. Kanûnî’nin isteği üzerine Fîrûz Şâh’ın eserini terceme etiğinden 1542’de Edirne’deki Sultan Bayezid Medresesi’nin müderrisliğine tayin edildi. 1544’te Halep Kadılığı ile ilmiye sınıfına geçti. İki ay sonra Mısır Beylerbeyi Hadım Dâvûd Paşa hakkındaki ithâmları tedkîk ve Mısır evkafını teftîş etmekle görevlendirildi. 1546’da İstanbul’daki Sultan Bâyezid Medresesi’nin müderrisi olduktan kısa sürüe sonra tekrar ilmiyeye geçerek evvelâ Şam ve ardından da Mısır kadılığında bulundu. 1550’de emekli olana kadar burada kaldı.

Daha sonra İstanbul'a dönerek, ağabeyi Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin Eyüp Nişâncası’ndaki cami’nin yakınındaki evinde ilmî araştırma ve te’lifle meşgul olmaya başladı. Bu esnâda Şehzâde Bayezid’in isteği üzerine Cemâleddîn Muhammed Avfî’nin Cevâmi’ü’l-hikâyât adlı eserini tercüme edince Eyüp Medresesi müderrisliğine tayin edildi. 1560 senesi civârında gözlerine perde inince müderrislikten ayrıldı ve H. 973/M. 1565 senesindeki vefâtında Nişânca Cami hazîresine defnedildi. 

Hocaları

Şeyh Hamdullah
Aklâm-ı Sitte

Ketebe.org İsmail Orman

Dürüstlüğü, hak ve adâlete ri‘âyeti nedeniyle takdîr görmüş olan Celâlzâde Sâlih Çelebi’nin Târîh-i Sultân Süleymân, Târîh-i Mısır, Kıssa-i Behmen Şâh ve Terceme-i Cevâmi’u’l-hikâyât ve Levâmiu’r-rivâyât adlı eserleri, Miftâhu’l-ulûm, el-Mevâkıf, el-Vikaye’ye şerhleri ve Islâhu’l-izâh’a da hâşiyesi bulunmaktadır. Ayrıca “Sâlih” ve “Salâhî” mahlâslarıyla yazdığı Arapça, Farsça ve Türkçe şi’irlerini bir dîvânda toplamıştır. 

Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin

Tosya’dandır. Pederi ve birâderi Mustafâ mezkûrdur. Kendinin dâne-i vücûdu “hırmen” (890) târihinde sahrâ-yı salâhiyyete ceste vü nev-reste iken Şeyh-i sa’âdet-penâh Hamdullâh-ı âgâhtan tavr-ı Şeyhâne'yi temeşşuk ve kesb-i kemâle ta’aşşuk edip Şeyhü’l-islâm Kemâl Paşazâde Ahmed Efendi dâ’ire-i ifâdelerine intisâb ve umûr-ı ma’ârif-i külliyye vü cüz’iyyeyi iktisâb edip Sahn müderrisi oldukta emr-i hümâyûn-ı Süleymân Hân ile endek zamânda sekiz cild Fîrûz Şâh Kıssası’nı terceme eyledikte ikrâmen “Kâdî-i Haleb” (951) ba’dehu Mısr-ı Kâhire’yi tasarruf, akabinde Tâ’if ile tekâ’üd eyledi. Şehzâde Sultân Bâyezîd’in emriyle Câmi’ü’l-Hikâyât nâm mecmû’ayı Fârsî’den Türki'ye tercemesi mukabilinde Eyyûb Medresesi’yle ikrâm olunmuşken, kadîmden mübtelâ olduğu illet-i sebel sebeb-i amâ olup bi’z-zarûre vazîfe-i ûlâsını ihtiyâr eyledi. Birâderinin câmi’-i şerifi kurbünde bir bâgçe tedârük ve ile’l-vefât onda ibâdet ü tâ’at üzere iken rıhlet eylediği, birâderinin bu târihiyle mazbûttur:
Kabr-i Sâlih cennet ola yâ ilâh (973)
Câmi’-i mezbûr civârı mezâristânındadır. Sadru’ş-şeri’a’ya ve Şerh-i Mevâhf'a, ve Şerh-i Mekasıd’a ve Islâh-ı Îzâh’a hâşiyeleri ve Leyla vü Mecnûn Manzûmesi ve hoş-âyende eş’ârı vardır. Bu beyt onundur:
Bir gün agâh olmadı düş gibi geçdi mâzî
Sâlih’ün hâli n’olur şimden g’irü yâ rabbenâ