Mehmed Hilmî Efendi
Küçük EfendizâdeFotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
“Küçük Efendi” nâmıyla anılan Abdülazîz Efendi’nin oğlu olarak 1822'de Ermenâk’ta doğdu. Babasına nisbetle “Küçük Efendizâde” künyesiyle tanınırdı. Eğitimini tamamladıktan sonra 1838'de İstanbul’a giderek Demirkapı civarındaki Ferhâd Paşa Medresesi’ne girdi. Bu esnâda hüsn-i hatta hevesle Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den sülüs ve nesih dersleri almaya başladı. İcazetini aldıktan sonra da hocasından bir hayli istifâde etti.
Eğitimini tamamladıktan sonra kadı olarak Siroz, Burgos ve Karaferye’de görev yaptıktan sonra 1862’de İstanbul’a dönerek Meşihât Da’iresi’ne girdi. Nakibü’l-eşrâf olduğu eyyâmda Kazasker Efendi’nin kitâbet hizmetinde bulundu. Hocasının ayrılmasından sonra da uzun müddet bu görevde kaldığı için hattatlar arasında “nakîbü’l-eşrâf kâtibi” lâkabıyla şöhret buldu.
İlâve olarak tayin edildiği Şehzâde Mekteb-i Rüşdîsi hüsn-i hat muallimliğini 1888 yılındaki emekliliğine değin sürdürdü. Bilâhare Sütlüce ve Dâvudpaşa mekteb-i rüşdîlerinin sülüs muallimliğini de uhdesine aldı. 1890’da Meclis-i İdâre-i Emvâl-i Eytâm-ı İlmiyye âzalığına tayin edildi. 1892’de de Bâyezid İnâs Rüşdîsi’nin sülüs muallimliğine getirildi. İlmî rütbesi musûlâ-i Süleymâniyye’den Edirne Müderrisliği’ne yükseltilmiş iken H. 18 Cum‘ade’l-âhire 1318/M. 14 Aralık 1900 tarihinde, Saraçhâne’de Belediye Binası yakınındaki evinde vefât etti. Ancak medfeni hakkında bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Hocaları
Talebeleri
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Şehzâde Mekteb-i Rüşdîsi’nde[1]
uzun müddet yazı hocalığında bulundu. Çocukluk günlerimizde o mektebe
devamımızda kendinden meşk etmişdik… Uzun boylu, beyaz sakallı, yaşlı, kıyafeti
düzgün, kerli-ferli, hâlim, melek-haslet, latîfe-perdâz idi. Bir Remezân gecesi
– şimdiki Belediyye Da’iresi’nin yanındaki
– evine gitmişdik. Yazı yazdığı odada oturmuşduk. Yanında bulunan Sahaf
Abdurrahman Efendi’ye latîfeler etmişdi, pek hoşumuza gitmişdi.
Değerli hattat idi. Son zemanlarında yazdığı yazılar kudretine mi’yâr olamaz. Ömrünün ortalarındaki yazıları pek güzeldir. Kazasker’in şâkirdi ve nâkibü’l-eşrâf iken kâtibi olduğundan suhbetinden istifâde etmişdi.
[1] Süleymaniyye
İmâreti’nin, cami karşısındaki duvarı üstünde imâret me’murları, aşçı ve işçileri
içün Sultan Selîm Hân-ı Salis zemanında yapdırılmış olan, içi dışı kalın yağlı
boyalı, alçılı pencerelerinin bir kısmı tavana yakın, geniş saçaklı bir binâ
vardı. Bi’l-âhare Rüşdî mektebi ittihâz olunmuşdur Meşrutiyet’in ilânından
sonra Ziyâ Paşa’nın Evkāf nâzırlığı esnâsında – bir zemandan beri bilenin,
bilmiyenin ağzında dolaşan – “muhdes” ve binânın eski şeklini bozmak içün mi, yoksa başka
bir sebebe mi mebnî, yâhud görülen bir rüyâ(!)
üzerine mi yıkdırılmış. Biz, süprüntülük hâlinde bulduğumuz imâreti müze yapmağa
başladığımız sırada o güzel binânın nâ-bud olduğunu görerek te’essüf etmişdik. Yıkmakda gösterdiğimiz gayretin birazını
yapmakta göstersek ve böyle eski ve güzel binâları – lüzûmlu lüzûmsuz – yıktıkca resmini alsak acaba bir zarara mı oğrarız?
Ketebe.org İsmail Orman
Şehzâde Mekteb-i Rüşdîsi’nin hüsn-i hat mu‘allimi olduğu eyyâmda kendisinden yazı meşketmiş olan İbnülemin’in “uzun boylu, beyaz sakallı, yaşlı, kıyafeti düzgün, kerli-ferli, hâlim, melek-haslet, latîfe-perdâz” bir zât olduğunu naklettiği Mehmed Hilmî Efendi, Kazasker Efendi’nin şâkirdliğine bî-hakkın lâyık değerli bir hattat idi. Her ne kadar evâhir-i hâlinde eski kudretini kaybetmişse de, hâlen Süleymaniye Kütüphânesi’nde bulunan H. 1298/M. 1881 târihli levhâsı(DB no: 387) sülüste mâhir bir hattat olduğuna delîldir.