Mîr Alî Tebrîzî
Fotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
Timur ve oğlu Şahruh devri
ricalinden Hasan Tebrîzî’nin oğlu olarak orada doğdu. Eğitimi hakkında herhangi
bir bilgi bulunmamaktaysa da, babası sayesinde fevkalade bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır.
Ayrıca hususi surette şiir ile meşgul olup “yazısı kadar güzel” şi’irler
yazdığı bilinmektedir. Eserlerine ekseriyetle “Mîr Ali Kâtib-i Tebrîzî” künyesiyle
ketebe koymuş olduğuna bakılırsa, kariyerini divan katibliği ile sürdürmüş
olduğunu söyleyebiliriz.
Gençliğinde aklam-ı sitte de öğrenmiş olmakla beraber daha ziyade Hoca Ezher’de öğrendiği rivayet edilen ta’likle ilgilendiği bilinmektedir. Bu kalemde gösterdiği kudrete istinaden “kıdvetü’l-küttâb”, “kıbletü’l-küttâb”, “zahîrü’d-dîn” ve “vâzı‘” gibi lakaplarla anılan Mîr Alî Tebrîzî Hac vazifesini ifa ettikten sonra H. 850/M. 1446 tarihinde vefat ettiği bilinmekteyse de, medfeni tespit edilememiştir.
Eserleri
Ketebe.org Ali Alparslan
Midâdü’l-hutût, Târîh-i Reşîdî,
Gülistân-ı Hüner, Tuhfe-i Hattâtîn, Hat ve Hattâtân gibi önemli kaynakların onu
nesta‘lik yazısının mûcidi olarak göstermeleri doğru değildir. Çünkü bu yazı
daha hicrî VIII. yüzyılın ortalarında teşekkül etmeye başlamıştı. Halen
Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 3924) bulunan ve 800 (1398)
tarihinde Sâlih b. Ali Rızâ tarafından yazılmış olan Sultan Ahmed-i Celâyir’in
divanı oldukça gelişmiş bir nesta‘lik örneğidir. Bundan dolayı Ali Tebrîzî’yi
nesta‘liki ilk bulan ve yazan kişi olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu
hususta en doğru hükmü, onun nesta‘like açık bir şekilde istikamet verdiğini ve
altı çeşit yazıdan ayırarak ona farklılık kazandırdığını kaydeden Gelibolulu
Âlî vermiştir (Menâkıb-ı Hünerverân, s. 32).
Nesta‘likin Ali Tebrîzî tarafından
ne şekilde icat edildiği hususunda Tuhfe-i Hattâtîn’de Kazasker Abdülbâki Ârif
Efendi’nin, hocası Mehmed Tebrîzî’den naklettiği ve Hat ve Hattâtân ile
Peydâyiş-i Hatt u Hattâtân’da da bulunan rivayet güzel bir hikâyeden başka bir
şey olmasa gerektir.
Kaynakların ileri sürdüğü bu
görüşler bir tarafa bırakılarak yukarıda işaret edildiği gibi nesta‘likin XIV.
yüzyılın ortalarında teşekkül etmeye başladığı göz önünde bulundurulursa, Ali
Tebrîzî’nin onu ıslah etmek için bazı kaideler koyduğu ve ona müstakil bir yazı
şeklini kazandırmak hususunda büyük gayretler sarfettiği anlaşılır. Bu kaideler
kendisinden sonra oğlu hattat Mîr Abdullah ve onun talebesi Mirza Ca‘fer-i
Tebrîzî-i Baysungur ile onun talebesi Ezher-i Tebrîzî tarafından
geliştirilmiştir.
Ali Tebrîzî’nin mevcut eserlerinin incelenmesinden, yazısının pek de güzel olmadığı anlaşılmaktadır. Hattatlar tarafından çanaklı harf olarak nitelenen sin, sad, kâf ve nun gibi harflerin ölçülerinde ayniyet varsa da bunlar şekil itibariyle daha genişçe ve uzuncadır. Bunun gibi keşîde verilmiş diğer harflerin de biraz fazlaca uzun olduğu görülmektedir. Fakat yazılarının genellikle çelimsiz görünmesi devrine göre normal karşılanmalıdır.