Şeyh İbrahim Edhem Efendi
Özbek Şeyhi HezarfenFotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
Üsküdar Sultantepe’deki Özbekler Dergâhı şeyhi Sâdık Efendi’nin oğlu olarak
mezkûr dergâhta doğdu. Mahalle mektebini bitirdikten sonra
babasından, amcası Abdürrezzâk Efendi’den ve dergâhtaki Buharalı
âlimlerden özel dersler aldı. İstidadı nedeniyle mimârî, hendese, nücûm ve benzeri ulûm ve
fünûn ile ilgilendi. Ayrıca Çağatayca, Arapça, Farsça ve
Ermenice’nin yanı sıra teknik kitaplardan faydalanabilecek kadar Batı dillerini
öğrendi. Tüm bunlarında yanında okçulukla ilgilenip babasından da ebrû sanatının inceliklerini öğrendi.
Amcasının H. 1271/M. 1855'teki vefâtından sonra dergâhın şeyhi olduysa da, el sanatlarına olan merâkından dolayı bir müddet sonra makamı oğlu Sâdık Efendi’ye bırakarak, dergâhın mescidi altındaki atölyesinde ince marangozluk, doğramacılık, oymacılık, hâkkâklık, dökmecilik, tornacılık, tesviyecilik, demircilik, makinecilik, dokumacılık, matbaacılık çalışmaları yapmaya başladı. Bu alanlardaki mütehassıs seviyesindeki bilgisine istinâden Midhat Paşa tarafından kurulan Mekteb-i Sanâyi’in İ’malât Müdürlüğü’ne tayin edildi.
Burada birçok talebe yetiştirdiyse de, Midhat Paşa'nın azlinden sonra, kendisini çekemeyenlerin entrikaları sonucu Ta’mirât-ı Âliyye Müdürlüğü göreviyle Hicâz’a sürüldü. Burada Kâbe’nin tamir işleri meşgul oldu. Ayrıca ziyâretçilerin içine düşmelerine mâni olmak için Zemzem Kuyusu’nun üstüne yekpâre kurşundan kafes şeklinde bir kapak yaptı. Daha sonra Ravzâ-i Mutahhara’nın tamiriyle de ilgilendi.
İstanbul’a döndükten sonra resmî bir görev almayıp atölyesinde çalışmalarına devam eden İbrahim Edhem Efendi, bu küçük odada yaptığı bir buhârlı makineyi Üsküdar Şemsipaşa’da sandala takarak, sandalı pervâne kuvvetiyle Paşalimanı’na kadar yüzdürdü. Türkiye’nin ilk kurşun borusunu döktü ve dergâhtaki derin kuyudan su çeken bir tulumba yaptı. Hatta imâl ettiği sünnet aleti ile Almanya’da takdîrnâme kazandığı gibi, bazı eserleri 1867 senesindeki Paris sergisinde teşhîr edildi ve madalya ile ödüllendirildi.
Tezyînat ve teknik resim konularına da vakıf olduğu için yapacağı alet ve eşyanın modelini kendisi çizer, dökümünü, tornasını, perdahtını da bizzat kendisi yapardı. “Kâmî” mahlası ile ketebe koymuş olduğu eserlerini Özbekler Tekkesi’nde bir dolapta muhafaza eden İbrâhim Edhem Efendi, vefâtından sonra dolabın üzerine asılmasını vasiyet ettiği, “Nakışlar dolapta saklıdır, bunları yapan da toprakta gömülüdür” anlamındaki Arapça beyti kaleme aldı ve bu vasiyeti de ebrû talebesinden Azîz Rifâ’î tarafından yerine getirildi.
Bir Cuma
gecesine tesâdüf eden H. 20 Şevvâl 1321/M. 8 Ocak 1904 tarihinde, yatsı namazı
esnâsında vefât etti. Ertesi gün tekkenin hazîresine, “mûcib-i şefa’ât olur” ümidiyle öldüğü zaman kendisiyle birlikte
gömülmesini vasiyet ettiği, Kâbe tamiratında kullandığı malasıyla birlikte
defnedildi. Son derece mütevazı, hoşsohbet bir insan olduğu nakledilen İbrâhim Edhem
Efendi’nin zamanında bir ilim ve sanat meclisi hâline gelen Özbekler
Tekkesi, devrin âlim ve sanatkârları feyz almak için ziyâret ettikleri önemli
bir merkez idi.
93 Harbi’nde Altûnîzâde İsmâ‘il Paşa’nın gayretiyle Üsküdar’da teşkîl edilen Mevkîb-i Hümâyûn’un kumândânlık görevini de üstlenen İbrâhim Edhem Efendi, aklâm-ı sitteye vâkıf olmasına rağmen, son zamanlarında Çarşambalı Ârif Bey’den ta‘lik hattını öğrenip icâzet almıştı.