Yahya Fahreddîn Efendi
Sarı YahyaHafız Osman Aklâm-ı Sitte Ekolü
Sanatkâr Hakkında
Tophâne’deki Karabaş Tekkesi şeyhi Hüseyin Efendi’nin akrabâsından Osman Efendi’nin oğlu olarak orada doğdu. Ömrü boyunca Tophâne'de yaşadığından bazı eserlerinde “Tophânevî” künyesini kullanmışsa da, sarışın olduğu için hattatlar arasında “Sarı Yahyâ” nâmıyla anılırdı. Genç yaşta tasavvufa yönelerek, mezkûr tekkenin kapısı bitişiğindeki bir hücrede çile çıkarmaya başlar. Diğer yandan da tekkenin temizlik ve sâir işlerini görürdü.
Yine bu ilerle meşgul olduğu bir gün, tekke hazîresinin temizliği esnasında bir hattat nâmzedi tarafından Demircikulu Yusuf’un mezarının toprağına saplanmış bir kamış kalem bulur. Bunu ilâhî bir işâret addederek hüsn-i hatta yönelir ve zamanın mümtâz hattatlarından biri olan Anbârîzâde Derviş Alî Efendi’den aklâm-ı sitte meşketmeye başlar. Nice zaman meşk aldığı hocasının icâzet veremeden vefât etmesi üzerine tilmizi ve dâmâdı Hüseyin Hablî’ye müracaat ederek, müddet de ondan ders alır.
Rivayete göre hüsn-i hatta ibrâz eylediği kudrete istinâden, Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi başta olmak üzere zamanın meşhur hattatlarının da bulunduğu kalabalık bir cem‘iyyet huzûrunda icâzet alan Yahyâ Fahreddîn Efendi için, cemiyette bulunan Vefâî Mustafa Efendi, “Yazıları hocası yazmışdır!” diye laf atar. Bunun üzerine bir kez de huzzârın önünde yazar. Yazıyı Vefâî Mustafa Efendi’ye gösteren Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’nin, “Be hey Çelebi! usta ile çırağın yazısını ayıramaz mısın?” diye latîfe edince, hâzirûn arasında alaycı gülüşmeler olmuş.
İcâzetini aldıktan sonra “eslâfın yazılarını tedkîk ile ilerleyib” bilhassa “teşdîd, cezm ve hereke vaz’ı gibi san‘atlarda mütehassıs seviyesine erişmiş” olan Sarı Yahyâ Fahreddîn Efendi, zamanında Hâfız Osman tarzının önde gelen isimlerinden biri hâline geldi. Ömrü boyunca resmî bir vazifede bulunmayıp tasavvuf yolunda ve tekkenin hizmetinde müdâvim kaldı. Sâir zamanında da yazı ve hüsn-i hat ta’limi ile meşgul olurdu. H. 1168/M. 1755 yılında vefât ederek, Eyüp’de, Şeyh Murad Buhârî Tekkesi’nin karşısındaki hazîreye defnedildi. Ancak mezarı bugün mevcut değildir.
Eserleri
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Tophâne’de Karabaş Tekkesi Şeyhi Hüseyn Efendi ile karâbetleri olmakla bâb-ı zâviye ittisalinde vâki’ hücrede sâkin iken pîş-i mihrâbda vâkıfın yanında medfûn âti’z-zikr Hattât Demircikulu Yûsuf Efendi’nin kabrini tathîr eylemek esnâsinda beyne’t-türâb bir kalem-i nâyâb zuhûr eyledikte ahz ve kabrin sâhibinin hâlini mülâhaza ederken hüsn-i hatta tab’ı mâ’il ve kalemin zuhûruyla mütefe’il olup derhâl Alaca İmâmı Anbârîzâde Alî Efendi’den temeşşuka âgâz ve kuvvet-i karîbeye gelmiş iken üstadı rıhlet eyledikte damadı Hüseyn-i Hablî’den bakiyesini görüp “hasenât-ı hattât” (1135)* târihinde imâmı bulunduğu Topçubaşı Ağa ziyâfetine kendi konağını ta’yîn ve ikram ve Kettânîzâde Kebîri Mustafâ Efendi ile ma’an izn ü icâzetle ber-kâm oldular. Yedikuleli Seyyidü’l-hattâtîn ve Eğrikapılı Râsimü’l-hat, Hâce-i Galata Mehmed Efendi ve Suyolcuzâde Mehmed-i Necîb ve Zühdî İsma’il Ağa ve Vefâyî Mustafâ mevcûdlar imiş. Hattâ Vefâyî “Kıt’alar üstâdınındır” dedikte miyâne-i üstâzânda birer kerre dahi her kıt‘ayı yazmak üzere iken Emîr Efendi def’-i meclis edip “Behey Çelebi, üstâd ile şâkird hattını temyîz edemez misin!” dedikte hande-i hezl-âmîze sebeb olmuştur. Beyt:
Hüsn-i hat gerçi ki şakirde demür leblebidür
Âheni mûm iden üstâd-ı güzînün lebidür
Yahyâ-yı mezbûr on beş mushaf yazmıştır. Nûr-ı Osmânî Câmi’nin yan kapıları dâhilinde atebe-i ulyâsında olan âyetler bunların me’mûren yazdıkları eserdir ki, harf harf ve kelime kelime yazıp ba’dehu sûzen-zede edip kömür tozuyla silkip sonra çizip tashih eylemiştir ki yazarken ziyaret olunurdu. Hattâ letâ’if-i kadîmelerindendir ki, “Vüs’atli celî yazmak bumbara atmağı meşk etmek gibidir ki, Kâğıdhâne’de meşk olunur. Kâğıdın vüs’ati bizim du’â-hânelerimizin arsaları kadarı ve belki dahi vüs’atli olmakla ona göre bir menzile muhtâcız ki hattâ murâd üzere yazıla” dediği sühan, el-Hâc Mehmed Paşa’nin pesendîdesi olmakla sadârete nâ’il oldukta bir vüs’atli menzil iştirâ ve bunlara ihdâ eylemişti. Elde bulunup bu câmi’-i şerifin celilerinden me’mûr olduğu iki satrı onda yazmıştır. Leyle-i regâ’ibde rıhleti bu mısra’la mazbûtumuzdur:
Oldı başı yazısı cennât Yahyâ Efendi’nin (1169).