KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Sami Efendi

Hattat
Birth Date H. 1253
M. 1837-1838
Death Date H. 1330
M. 1912
Birth Place İstanbul
Grave Place İstanbul-Fatih Cami Haziresi

Photos

About Artist

His real name was İsmâ'il Hakkî, and he was born in Istanbul in H. 1253/M. 1837 as the son of the deputy of quilters, Haji Mahmud Efendi. After studying at a primary school, he began to learn Arabic and Persian. However, due to financial difficulties, he joined the Office of Finance in H. 1269/M. 1853 with a salary of 10 kurus. In AH 1272/ AD 1855, he was transferred to the Ministry of Finance's Writing Office.


In AH 1282/ AD 1865, he was appointed to the Imperial Council's Writing Office with the title of "nâme-nüvis". He was given the pen name "Sâmî" here. He was appointed as the teacher of the Dîvân- Hümâyûn Department of various calligraphic scripts in AH 1295/AD 1878, and later as the successor of the Nişân Kalemi (i.e. head scribe). In AH. 1300/ AD. 1883, he was promoted to the rank of mumeyyiz (i.e. examinant).


After the declaration of the constitutional monarchy, Sâmî Efendi, who was sent on leave during the general dismissals, possessed the Osmani rank from the third class and the Majidî from the first class. He also had a silver medal of honor and Greek War medals. In his later years, Sâmî Efendi struggled with various health problems and finally suffered a stroke. He passed away on AH. 16 Rajab 1330/ AD. 1 July 1912. He was buried next to his wife and daughter in the Fatih Mosque cemetery.


Sâmî Efendi had sparse and gray beards; he was of medium height and had a wide body. He was known to be witty, charming, humorous, and a skilled conversationalist who brought elegance to the gatherings he attended. Although he mostly spoke beautifully, it is also mentioned that he sometimes could not resist making frivolous remarks and jokes. However, in his later years, he lost his enthusiasm and joy after the deaths of his wife and then his only daughter.

Contributions

Masters

no image
Kıbrısizade İsmail Hakkı
Ta'liq
Alî Haydar Bey
Jaly Ta'liq
Recâi Efendi
Jaly Thuluth
Ebûbekir Nâsih Efendi
Diwani
no image
Ebûbekir Mümtâz Efendi
Riqa
no image
Osman Efendi
The six scripts

Students

no image
Abdülkadir Kadrî Efendi
Ta'liq
H. 1323 / M. 1905
Ahmed Rakım Boren
Ta'liq
Ahmed Ziya Akbulut
Ta'liq
Ârif Hikmet Bey
Ta'liq
H. 1322 / M. 1904-1905
Ferîd Bey
Diwani
no image
Feyhaman Duran
The six scripts
Hasan Rıza Efendi
Ta'liq
Hulusi Yazgan
Ta'liq
no image
Hâlid Bey
Ta'liq
Hasan Tahsin Hilmi Efendi
Jaly Ta'liq
Hatib Ömer Vasfi Efendi
Jaly Thuluth
Jaly Ta'liq
H. 1324-1325 / M. 1907
İsmail Hakkı Altunbezer
Jaly Thuluth
Jaly Divani
Kamil Akdik
The six scripts
H. 1300 / M. 1882-1883
Ta'liq
Kâmil Ülgen
Jaly Thuluth
Ta'liq
H. 1322 / M. 1904-1905
Nazif Bey
Ta'liq
H. 1324-1325 / M. 1907
Ahmed Re'fet Efendi
Jaly Thuluth
Necmeddin Okyay
Ta'liq
H. 1323 / M. 1905-1906
no image
Bahaeddîn Ersin
Diwani
no image
Mehmed Besim Vefâ'î Efendi
Jaly Divani
Elmalılı Hamdî Yazır
The six scripts
Ta'liq
Sofu Mehmed Hamdi Efendi
Jaly Thuluth
Mehmed Suud Yavsi Ebüssuudoğlu
Jaly Divani
no image
Ahmed Zıyaüddîn Bey
Jaly Ta'liq
Hüsameddin Ahrarî
Calligraphy

Ketebe.org İsmail Orman

Sülüs ve nesihi Laz Ömer Vasfî şâkirdânından Boşnak Osmân Efendi’den meşketmiş olan Sâmî Efendi, sülüs celîsini de Mustafa Râkım Efendi’nin en değerli tilmizlerinden olan Mehmed Şâkir Recâ’î Efendi’den öğrenmiştir. Hatt-ı ta’likte ise Kıbrısîzâde İsmâ‘il Hakkî Efendi’den mücâz olmakla beraber, asıl üstadı onun ölümünden sonra devam ettiği Alî Haydar Bey’dir. Ayrıca Ebû-bekir Nâsih Efendi’den dîvânî, Ebû-bekir Mümtâz Efendi’den de rık‘a görmüştür.

Son derece değerli hattatların tedrîsi altında yetişen Sâmî Efendi, hüsn-i hatta zamanının reisü’l-hattâtîni idi. Özellikle sülüs ve ta’lik hatları ile bunların celîlerinde Türk hat sanatının zirve noktası olarak kabul edilir. Ayrıca tuğra tersiminde de zamanının yeganesi idi. Türk hat sanatının altın çağına damgasını vuracak olan şahsî üslûbunu ise, Tevfîk Paşa tarafından diş kirası olarak hediye edilen İsmâ‘il Zühdî Efendi’ye ait murakka’dan etkilenerek, 1893 yılından sonra tesis etmeye başladığı nakledilir.

Başlarda Mustafa Râkım yolunu benimsediği sülüs celîsinde, - Necmeddîn Okyay’ın ifadesiyle - “Mustafa Râkım’ın eksiklerini tamamlamış” olan Sâmî Efendi’nin ta’lik celîsindeki ilhâm kaynağının ise Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin Beylerbeyi Sarayı’nın kapısı üzerine mahkûk kitâbesi olduğu, sık sık ziyaret ettiği bu kitâbede beğendiği harfleri örnek alarak kendi şivesini tesis ettiği söylenir.

Sülüs ve ta’lik celîsi ile son derece başarılı eserler meydana getirmiş olan Sâmî Efendi’nin başarısındaki en önemli etken, şüphesiz son derece titiz olması ve yazdığı yazıyı bir süre sakladıktan sonra, tekrar gözden geçirmesi ve ilk yazdığında yaptığı hataları tashih etmesidir. Bunun yanında kalemtraşçılık sanatı ile de alakadâr olan Sâmî Efendi’nin, bizzât ustalarından öğrendiği bu sanatı da icra ettiği bilinmektedir.

Yazı kalıplarından, dönemin usta müzehhibleri tarafından çıkarılan kopyalar nedeniyle ardında son derece fazla eser bırakmış olan Sâmî Efendi’nin, Üsküdar Yeni  Vâlide Cami, Aksaray Pertevniyâl Vâlide Sultan Cami ve Cihângir Cami’nde celî sülüs, Üsküdar’daki Altunîzâde Cami ile Cihângir Cami’nde de celî ta’lik levhaları vardır. Erenköy’de Zihnî Paşa Cami’nin yazıları ile yine oradaki Gâlib Paşa ve Edirnekapı’daki Mihrimâh Sultan camilerindeki çâr-yâr-ı güzîn levhaları da ona aittir. Ayrıca pîrân-ı kirâmın isimlerini hâvî çok sayıda tekke levhâsı vardır.

Bâb-ı Âlî’deki Nallı Mescid ile Şehzâde, Kantarcılar, Çemberlitaş’taki Alî Paşa ve Saraçhâne camilerinin kapı üzerlerinde bulunan hadis-i şerifler ile Rami Cami’nin mihrâbındaki âyet-i kerîme, Şişli’deki Hamidiye Etfâl Hastahânesi’nin yazıları, Tophâne’deki Hamidiye Çeşmesi’nin tarihi ve Yıldız Sarayı’ndaki çeşme üstündeki besmele ile âyet-i celîleyi celi sülüsle; Kapalıçarşı’nın kapısındaki hadîs-i celîl ile Nûr-ı Osmâniye kapısı üstündeki tamir kitâbesi, Zihnî Paşa ve Gâlib Paşa camileri ile Hâmidiye Etfâl Hastehânesi’ndeki tarih kitâbelerini ise celi ta’likle yazmıştır.

Taş üzerine mahkûk eserleri arasında mezartaşları büyük bir yekun tutmaktadır. Tevfîk Paşa ile kızı Ümmügülsüm Râsime Hanım’ın Üsküdar’da, Karesi Mutasarrıfı Mehmed Sâlih Paşa’nın Süleymâniye Cami hazîresinde bulunan mezartaşlarını celi sülüsle, Yahyâ Efendi Kabristanı’nda medfûn Rıdvan Paşa ile Karacaahmed’de medfûn Şeyhü’l-islâm Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi’nin mezartaşı kitâbesini celî ta’likle kaleme almış olan Sami Efendi, ta’lik hocası Kıbrısîzâde İsmâ‘il Hakkî Efendi’nin mezartaşı kitâbesini ise, her nedense celî sülüsle yazmıştır.  

Öte yandan Yeni Cami Külliyesi’nin sebil-çeşme manzûmesinin bir yangın sonucu tahrip olan kitâbesini de müceddeden girift sülüsle yazmıştır. Ancak Sâmî Efendi’nin klasik imzasını koyduğu bu kitâbenin altına, manzumenin tarihine işâret eden 1074 rakamının işlenmiş olması, ciddî kafa karışıklığına sebebiyet verecek türdendir.

Ketebe.org İsmail Orman

Kabrinin kitâbesi şöyledir:

Hüve’l-hâllâkü’l-bâkî

Fezâ’il-i ahlâkı ve hutût-ı mütenevvi’âda olan kemâl-i ehliyyet ve iktidârı sebebile memdûh ve makbûl-i en‘am olarak vedâ’-ı âlem-i fânî eden mütehayyizân-ı ricâl-i devlet-i alîyye’den sâbık Nişân-ı Hümâyûn Kalemi mümeyyizi üstâd-ı muhterem merhûm ve mağfûrün-leh edîb-i bî-müdânî Mevlâna İsmâ‘il Hakkî Sâmî Efendi’nin rûh-ı şerîfine el-Fâtihâ. 1330

Ketebehü tilmize’l-merhûm el-Hac Kâmil

Ketebeden de anlaşılacağı üzere kitâbenin hattatı, en önemli tilmizlerinden biri olarak, ondan sonra “reisü’l-hattâtîn” ünvânını ittihâz edecek olan Kâmil Akdik'tir. Mezartaşının tasarım ve süslemesi ise bir diğer değerli tilmizi İsmâ‘il Hakkî Altunbezer tarafından yapılmıştır.

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Hin-i hayatında şâkirdânın dan Yenişehr-i Fenarî Hüseyin Hâşim Bey Osmânlı Ressamlar Cem’iyyeti Gazetesi’ne yazdığı mekâlede diyorki:

...Zemanın en büyük üstâdı bulunan Sâmî Efendi, hutut-ı mütenevvi’ada hattatdır. Fevk-alâde tuğrakeşdir. Sülüs ve ta’lik celîlerinde ise hakîkāten yegâne-i devrândır. Hatt-ı ta’likde, üstâdı Alî Haydar Bey’e tekāddüm eylemişdir. Celîde Râkım merhûmun isrine iktifâ ve cidden ihrâz-ı müveffâkiyet etmişdir. Râkım-ı sânîdir. Râkım Efendi istisnâ olundukdan sonra Sâmî Efendi’nin hatt-ı celîde eslâf içinde nâziri yokdur. Celî levhâları tâdâd olunamıyacak derecede çokdur. Ez-cümle Medîne-i Münevvere’de bir hayli âsârı vardır...

Hüsn-i hatda olan mehabbet-i fevk-alâdesinden nâşi vaktile kalemtraşçılık san’atına da merak ve tahsil eylemişdir. Bizzât i’mal eylediği kalemtraşlardan iki adedi menzurumuz olmuşdur. Hazret-i Sâmî, zemanımızdaki hattatînin üstâd-ı ekmelidir. Erbâb-ı hattın mürace’at-gâhı ancak o zâtdır.

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

(Yeni Valide Çeşmesi) Yanan kitâbenin okunamayan bazı kelimeleri benden de sorulmuşdu. Sâmî Efendi, inşâ tarihinin yanına imzasını koyduğundan, ileride o devirde de bir hattat “Sâmî” mevcut olduğunu sanarak, hattatın tarihince bir hata hâsıl olacağından, Sâmî Efendi’nin, imzasının altına tamir tarihini ilâve etmesinin münâsib olacağını, Bâb-ı Âlî’nin bazı ricâline ihtar etdimse de,

Verâk-i kāvl-i savâbı kim okur, kim dinler.


me’aline muvâfık olarak kulak veren olmadı.
Bu kitâbenin kalıbları Kâmil Efendi nezdinde iken vefâtından sonra Topkapu Sarayı Müzesi’ne satıldığını Necmeddîn Efendi söyledi. Kitâbenin metni şöyledir:

Ümm-i pür-cûd-ı Mehemmed Hân kim

Zâtıdır âlemde Zülkādr-i celîl

Fî-sebîlillah bünyâd eyledi 

Râh-ı Hakk’ta böyle âlî bir sebîl

Teşnegân içün cinândan muttasıl 

Akdı o mizâba bir âb-ı selsebil

Kimseye olmaz müyesser dünyada 

Böyle çeşme böyle bir hayr-i cemîl

Sa’y-i meşkûr oluben Hakk hazreti 

Vire ukbâda ücûrâtı cezîl

Anın itmâmın görüp tarih içün 

Dedi hatif: Kân hayren fî-sebîl

1074

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Sâmî Efendi – yukarıda söylendiği üzere – latîfe-perdâz, mizâh-kâr bir zât olduğundan hatıra gelen birkaç fıkrası dercolundu.

Sâmî Efendi bir sabah yazı arkadaşı Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Atâullah Efendi ile beraber ta’lik hocaları İsmâ’il Hakkî Efendi’nin ziyâretine gitdiklerinde ilm-i nücûma vâkıf olan hoca efendi, “Bugün sa’at üçde gâyet şiddetli bir zelzele olacakdır. Tövbe ve istiğfâr ediniz. Açık bir yerde bulununuz, vakt yaklaşıyor, gaflet etmeyiniz!” der. İki arkadaş, havf ve haşyet izhâr ederek hocanın altındaki odaya girerler. Mu’ayyen sa’atden beş-on dakîka evvel şiddetle tepinmeğe başlarlar. Ahşap olan oda çökecek hâle gelir. Hoca, zelzelenin – beklediği sa’atden evvel – vukuundan pek ziyâde ürkerek kemâl-i helecan ve heyecan ile kendini bağçeye atar.

Bir zeman sonra Sâmî Efendi’nin oyununa vâkıf olunca intikām almağa karar verir. Bir mukābele günü Galata Mevlevîhânesi’nde mutrıbhânede otururken, arkasında duran Sâmî Efendi’ye – oradaki dedelere işitdirecek sûretde – “Sâmî, için çıksın. Böyle yerde öyle edepsizlik edilir mi, utanmıyor musun?” diye azarlar.

§

Edeb-i mücessem denmeğe lâyık olan hattat-ı şehir Yahyâ Hilmî Efendi, bir gün buluşduklarında “Aman Sâmî! müddet-i ömrümde başıma gelmiyen dün sabah geldi. Beylerbeyi Hamamı’na gitdim. Halvetde beni yıkayan dellâk, birdenbire peştemalımı çeküb edebsizliğe kalkışınca öyle utandım ki, hamam başıma yıkılıyor zannetdim.” demesile Sâmî Efendi gâyet tabiî bir tavırla “Ayol, ne telâş ediyorsun? Dellâk, seni ben zannetmiş.” cevabını vermişdir.