Hüseyin Feyzullah Dayıgil
Fotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
19 Ocak 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Mustafa Zeki Efendi, annesi Ümmü Hanım’dır. Alman Mektebi’nde başladığı öğrenimini buranın 1918’de kapanması üzerine Maarif mekteplerinde devam ettirdi. Sultanahmet’teki Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’nin lise kısmından 1932’de mezun oldu. Ardından tezyinî sanatlara merakı dolayısıyla Cağaloğlu’nda bulunan, Medresetü’l-hattâtîn’in devamı niteliğindeki Şark Tezyînî Sanatlar Mektebi’ne kaydoldu ve 1935’te burayı da bitirdi. Ayrıca resm-i hattî muallimi Emîrzâde Kemâleddin Bey’le çalıştı. Klasik tarzda bir icâzetnâmesi olmadığından Güzel Sanatlar Akademisi Türk Tezyînî Sanatlar Şubesi’nin hocaları İsmail Hakkı Altunbezer, Hacı Nuri Korman ve Mehmed Necmeddin Okyay kendisine icâzetnâme vermek istediler. 1940’ların ilk yarısına ait olan icâzetnâmede şu cümle yer alır: “Mustafa Zeki oğlu Hüseyin Feyzullah Tezhib, Türk Tezyînatı, Çini Nakışları’ndan tâlime mezun kılınmıştır. Allahü Zü’l-Celâl Hazretleri tevfîkini refîk etsin.”
Türk Tezyînî Sanatlar Şubesi’ne 10 Temmuz 1936’da muallim olarak tayin edilen Dayıgil, burada şark çini nakışları hocalığı yaparken bu sanatlara çok meraklı ve hevesli bir talebe olan, kendisinden yaşça büyük Fatma Rikkat Kunt ile beraber İstanbul’da çiniyle bezeli cami, türbe gibi âbideleri yerinde inceleyerek XX. yüzyıla gelinceye kadar unutulup terkedilen XVI. yüzyıl Türk tezyinatının temel kavramlarını yeniden ortaya çıkardılar. Özellikle XVI. asrın ikinci yarısı ile XVII. asra ait eserler esas alınarak yapılan bu çalışmanın müşterek mahsulü olan “İstanbul Çinilerinde Lâle” isimli makale Feyzullah Dayıgil imzasıyla neşredildi . Bugün de önemini koruyan bir kaynak olan yazının devamı malzeme çokluğuna rağmen getirilemedi. Yine İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Çini” maddesini geliştirerek buna “Türkiye Çini Eserleri” başlıklı bir madde ilâve etti (III, 433-435). Ayrıca Musiki Mecmuası’nda “Sadettin Arel’in Kısa Bir Tercemeihali” başlığıyla (sy. 8 [1948], s. 10, 19) bir yazı kaleme aldı. Tezyinî sanatlarda klasik kuralların yeniden hatırlanıp uygulanmasında büyük emeği geçen Dayıgil, yakalandığı verem hastalığı neticesinde 21 Aralık 1949 günü Cerrahpaşa Hastahanesi’nde öldü, Merkezefendi Mezarlığı’ndaki kabrinin yeri bilinmemektedir.
Feyzullah Dayıgil, hafif kambur bedeni ve sağlıksız bünyesinden dolayı fırça çalışmasına girmeden sanat hayatını sürdürmek mecburiyetinde kalmıştır. Deseni kendisi tarafından çizilen, tezhibi başta Rikkat Kunt olmak üzere akademi öğrencileri tarafından işlenen Halim Özyazıcı, Hacı Nuri Korman ve Neyzen Emin Efendi’ye ait bazı hat levhalarına rastlanmakta ve eserlerdeki sanatkâr imzalarından bu durum tesbit edilmektedir (El Sanatları, sy. 9 [İstanbul 2010], s. 56-57). Bu şekilde iki sanatkâr tarafından hazırlanan eserler iki ayrı imza konularak belirtilmiştir (“Zehhebehû Rikkat ve Ressemehû Feyzullah” gibi). Dayıgil’in çalışmalarından tarihi belli olmayan bir çeşme alınlığı ender görülen bir desendir. 60 × 45 cm. ebadında olup neresi için hazırlandığı ve bugün nerede bulunduğu bilinmeyen bu desen daha sonra Rikkat Kunt tarafından renklendirilmiştir ve Kütahya’da pişirilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Küçük bir renkli fotoğrafından faydalanılarak çizilen desen, serbest ve simetrili kompozisyonların bir arada son derece sanatkârane uygulandığını göstermektedir. Burada bitkisel çıkışlı motifler, iki sîmurg ve ortasında musluğun yeri olan rûmîli desen mevcuttur (a.g.e., sy. 9 [2010], s. 53). Desenlerinin ortak özelliği, detaylı iri motifler ve sivri uçlu yay şeklinde yapraklar kullanılarak yoğun biçimde çizilmiş olmasıdır. Feyzullah Dayıgil tarafından çizilen bir yuvarlak çini tabak desenini Rikkat Kunt renklendirmiştir. Bu tabak daha sonra Kütahya’ya gönderilerek çini fabrikasında pişirilmiştir (Derman, a.g.e., sy. 9 [2010], s. 52). Dayıgil gerek tezhip gerekse çini desenlerinde, farklı motifleri değişik tarzlarda kullanarak birbirine benzemeyen desenler hazırlamayı başarmış bir sanatkârdır. Onun kaleminden çıkan birçok çini ve tezhip deseni, iğnelenmiş veya işlenmemiş kalıplar halinde vefatından sonra arkadaşı Mehmet Emin Barın’a intikal etmiş olup halen bu koleksiyonda muhafaza edilmektedir.