Mehmed Emin Yazıcı
Neyzen, Emin Dede, أمين ده دهFotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
Hırka-i Sa‘adet Cami hatibi Hâfız Eyyüb Sabrî Efendi’nin oğlu olarak H. 5 Cemâziye’l-evvel 1300/M. 14 Mart 1884 tarihinde Tophâne’de dünyaya geldi. Hattat Hatib Ömer Vasfi Efendi’nin kardeşidir. İbtidâî tahsilini tamamladıktan sonra Feyziye Rüşdîsi’ni ve Mekteb-i İdâdî-i Mülkî’yi bitirdi. Daha sonra Mekteb-i Hukuk’a ve Hoca Nurî Efendi’nin Süleymâniye Cami’ndeki dersine devâm ederek tasavvûrâta kadar okuduysa da, hocasının vefâtı üzerine icâzet alamadı.
1902'de mezun olduktan sonra Posta ve Telgraf Nezâreti Mektûbî Kalemi’ne mülâzım oldu. Daha sonra müsevvidliğe terfi ettiyse de, Harb-i Umûmî'nin patlak vermesi üzerine Erkân-ı Harbiye Dairesi Harita Şubesi’ne alındı. Burada da ikinci kısım mümeyyizliğine kadar yükseldi. 1923'ten sonra memuriyete Ankara’da devam edip 1927’de kısm-ı evvel mümeyyizliğine terfi etti. 1931'de emekliye ayrılarak İstanbul’a döndü.
Babasından intikal eden Tophâne’deki evinde musıkî ve hat çalışmaları ile meşgul olmağa başladı. Ancak 1943'te vücûdunun bir tarafına felç isabet etmesi nedeniyle aşığı olduğu sanatları icrâdan mahrûm kaldı. Bu hâlde iken 3 Şubat 1945 tarihinde vefât etti. Eyüp Kabristanı’nda medfûn bulunan ağabeyi Hatib Ömer Vasfî Efendi’nin yanına defnedildi.
Eserleri
-
Celi SülüsH. 1337 / M. 1918-1919
-
Celi SülüsH. 1357 / M. 1938-1939
-
Nesih, SülüsH. 1350 / M. 1931-1932
-
Celi SülüsH. 1350 / M. 1931-1932
-
Sülüs
-
Nesih, SülüsH. 1340 / M. 1921-1922
-
Celi SülüsH. 1335 / M. 1916-1917
-
SülüsH. 1333 / M. 1914-1915
-
Celi SülüsH. 1339 / M. 1920-1921
-
Celi TalikH. 1351 / M. 1932-1933
-
Celi SülüsH. 1346 / M. 1927-1928
-
Sülüs, Celi SülüsH. 1334 / M. 1915-1916
-
Nesih, SülüsH. 1346 / M. 1927-1928
Akrabalar
Hocaları
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Hasteliği esnâsında birkaç
def‘a evine gitdim. Şâkirdleri yatağının yanında ney üfledikçe “burası tekke
oldu!” diyerek neşvelenirdi.
Vefâtından bir hafta evvel de gitmişdim. Bi-hûş bir hâlde idi. Yanına oturdum.
Gözlerini açdı, dikkatle bakdı. Sağlam elile elimi yakalıyarak üç def‘a öpdü.
Müte’essir oldum. Vefâtından vaktinde haberdâr olub da cenâzesinde bulunamadığıma
– vefâtı kadar – te’essüf
etdim.
Mütedeyyin, hâlim, sâf-dil bir Mevlevî dedesi ve pek değerli
bir hattat, bir musikî-şinâs idi. Neyzenlikde akranına fâ’ik idi.
Muhiblerinden hattat Necmeddîn Okyay Efendi dedi ki:
Emîn Dede, yazı taklid etmekde son derece mâhir idi. Şeyh,
Râkım, Mahmud Celâleddîn gibi büyük hattatların yazılarını verdim. Güyâ
fotoğrafla alınmış gibi aslından asla farkı olmıyarak taklid etdi. En büyük
kudreti sülüs ve nesihde idi. Güzel ta’lik de yazardı. Büyük kardeşi Ömer Vasfî
Efendi’nin celî yazılarının pürüzlerini alır, yazıya keskinlik verirdi. Gâyet
mükrim ve sâlih idi. Yalnız bir hilye-i şerîfe yazmışdır. Bâkî Efendizâde Müfîd
Bey’de idi. Kur’an yazmamışdır.
Son günlerde gördüğüm Türk Musikîsi Dergisi’nde Hâlil Can Bey’in mekālesinden şu satırları
naklediyorum:
Emîn Efendi’nin kıra’eten
musikîde yegâne mu’allimi Altıncı Da’ire-i Belediyye muhâsebecisi Sâdık Bey
[Hâfız İshâk Efendizâde] merhûmdur. Râ’if Dede’nin vefâtından sonra geceleri
Sâdık Bey’e devam edüb evvelâ ’nevâ’ faslından başlıyarak bir çok nadîde
eserler geçmiş ve her dersi müteâkib notalarını yazmışdır... Bol-âhenk Nûrî
Bey’e de devamla pek çok eser geçmiş ve onun bestelediği ’karcâğar’ ve
’buselik’ âyinlerini kendinden yazmışdır... Dârü’l-elhân’da ney mu’allimi olmuşdur...
Eski üstâdlar, kıymetli eserleri öğretmekde pek kıskanç imişler. Bizler, Emîn
Efendi’den kıskançlık görmek şöyle dursun, herkesin ’çantalık’ diye
vermedikleri eserleri onun ısrarı ile yazar ve meşk ederdik.
Kardeşi gibi onun da hayatı bekârlıkla geçmiş, ancak son
zemanında evlenmişdi.
Vefâtından sonra, evvelâ
harab evinde, bi’l-âhare – evin çökmesinden korkularak – âşinâlardan birinin apartmanında, başda
kıymet-şinâs, değerli muhârrir ve mu’allim Hakkî Sühâ Bey olduğu hâlde diğer
hurmetkârları ve şâkirdleri tarafından – tevşih yerine – âyin-i şerîfler okunarak ve neyler üflenerek
mevlîd kıra’et edilmişdi. Bi’l-âhare terkedildi. Bizde hangi iyi şey devam eder
ki, o etsün. Son okunan mevlîdi müte’akiben şu kıt’a sânîh olmuşdu:
Can-fezâ bir meclis oldu doğrusu
Nâylerden mest olub döndüm eve
Şüphe yokkim raks ederdi şevk ile
Dinliyen insan değil, olsa deve
Ketebe.org İsmail Orman
Musıkî-şinas Kişiliği
Mehmed Emîn Yazıcı, üstün ahlâkî meziyetleri ile tipik bir “Osmanlı efendisi” idi. Nitekim bu husûsiyetleri nedeniyle Ahmed Hamdî Tanpınar’ın Huzur adlı romanının karakterlerinden dahi olmuştu. Asıl şöhretini elde etmiş olduğu musıkî sahasına Nusretiye Cami kayyımlarından Hâfız Hâşim Efendi’den ve Galata Mevlevîhânesi kudümzenbaşısı Râ’if Dede’den aldığı meşklerle başlamış olan Mehmed Emîn Yazıcı, Galata Mevlevîhânesi neyzenbaşısı Azîz Dede’den başlayıp Bahariye Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddîn Dedeefendi ile Hakkî Dede’den aldığı meşklerle ilerletmiş olduğu neyzenlikteki mahâreti sâyesinde 1918’de, henüz çile çıkarmamış olduğu hâlde Galata Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşılığına getirilmiş, bir müddet sonra uhdesine tevdi edilen Üsküdar Mevlevîhânesi neyzenbaşılığı ile birlikte tekkelerin kapatılmasına kadar devam etmişti.
Bu esnâda dînî musıkîde Zekâ’î Dede’nin oğlu Ahmed Irsoy, Karabaş Dergâhı Şeyhi ve Kadırîhâne Tekkesi zâkirbaşısı Hobcuzâde Ahmed Efendi ile kardeşi Şeyh Rızâ Efendi’den ve dîn-dışı musıkîde de Bol-âhenk Nurî Bey ve Râ’uf Yektâ Bey’den müstefiz olarak bilgi ve görgüsünü geliştirmiş olan Mehmed Emîn Yazıcı, musıkî alanında yegâne-i zaman olduğu gibi, Hamparsom usulü nota tertîbini öğrenerek, ta’lim etmiş olduğu âsâr ile bestelerini notaya aktarmış ve Türk musıkî tarihinin kaynak eserlerinden biri olan mükemmel bir mecmu’a vücûda getirmişti.
Ahmet Hamdî Tanpınar’ın, “bir medeniyetin en yüksek cihâz olarak kendisini seçtiği insanlardan biri” olarak tanımladığı Mehmed Emîn Yazıcı’yı, musıkî ve hüsn-i hat sahalarında ibrâz etmiş olduğu mahâretle Kazasker Efendi ile kıyaslayabiliriz. Ancak onun en büyük talihsizliği, Kazasker Efendi’nin zamanında zirve günlerini yaşayan o medeniyetin sert bir kültürel dönüşüm yaşadığı dönemin karakterlerinden olmasıdır.
Ketebe.org İsmail Orman
Hattat Kişiliği
Feyziyye Mekteb-i Rüşdîsi’ndeki tahsîli esnâsında Abdülkadir Kadrî Efendi’den aklâm-ı sitte dersleri alarak başladığı hattatlığa, önceleri bir meslek nazarıyla bakmamış olan Mehmed Emîn Yazıcı, Erkân-ı Harbiye Da’iresi Harita Şu’besi’nde görevlendirildikten sonra yazıyla daha ciddî şekilde ilgilenmeğe başlamıştı. Ancak ağabeyi Hatib Ömer Vasfî Efendi’nin üstâdı Sâmî Efendi’den yeterince istifâde edememiş olması, hüsn-i hatta tekâmüle erişmesine müsa’ade etmeyecekti.
Daha ziyâde ağabeyinin yazılarını inceleyerek, sülüs ve nesihte kendini geliştirmeye çalışan Mehmed Emîn Yazıcı, esâtize-i mümtâzenin yazılarını tetkîkle ta’lik hattında da kendini yetiştirmişse de, asıl büyük mahâretini yazı taklîdinde göstermişti. Necmeddîn Okyay’ın teşvîkiyle yöneldiği bu sahada Şeyh Hamdullah, Hâfız Osman, Mustafa Râkım ve Mahmud Celâleddîn gibi hüsn-i hat üstâdlarının yazılarını, aslından tefrîk olunamayacak derecede başarıyla taklîd ederdi.