Mustafa Âşir Efendi
Sanatkâr Hakkında
Re’isü’l-küttâb Hacı Mustafa Efendi’nin oğlu olarak H. 1142
senesi Muhârrem’inde (Ağustos-1729) İstanbul’da doğdu. İlmiyeye hazırlanan her
genç gibi tahsil-i ilme çalışıp hatt-ı ta'lik öğrendi. Ayrıca Katibzade Mustafa Efendi'den aklam-ı sitte meşkederek icazet aldı. H.1157/M. 1744’de bâ-imtihân müderris oldu.
Müddetini tamamlayınca H. 1182/M. 1768’de Yenişehr-i Fenâr Mollası olarak
ilmiyeye geçti. H. 1191/M. 1777’de Bursa Mevleviyeti’ne, H. 1197/M. 1782’de
Mekke-i Mükerreme Kadılığı’na tayin edildi. Bu esnada farizâ-i haccı da edâ
etti.
H. 20 Şa’bân 1200/M. 18 Haziran 1786’da İstanbul
Kadısı olup az müddet sonra Anadolu Sadâreti Pâyesi’ni elde etti. H. 15
Cumade’l-ûlâ 1202/M. 16 Mart 1788’de bi’l-fi’il Anadolu Kazaskeri ve H. 28
Muhârrem 1204/M. 6 Ekim 1789’da Rumeli Kazaskerliği tevcih olundu. Ancak
Şeyhü’l-islâm Hâmidîzâde Mustafa Efendi’nin gayretiyle H. 20 Şevval 1204/M. 1
Temmuz 1890’da azille Kastamonu’ya sürüldü. Bu süre zarfında baba ocağında bir
hayli âsâr-ı hayriye vücûda getirdi.
H. 1205/M. 1791’de affedilince İstanbul’a geri döndü. H. 1207/M. 1793’de ikinci defa Rumeli Kazaskeri olup H. 18 Rebi’ü’l-evvel 1213/M. 30 Ağustos 1798 tarihinde şeyhü’l-islâm oldu. H. 15 Safer 1215/M. 8 Temmuz 1800’de azledilerek Bursa’da ikamete memur edildi. Sağlık sorunları nedeniyle birkaç ay sonra İstanbul’a döndüyse de, H. 25 Şa’bân 1219/M. 29 Kasım 1804’de vefât etti. Bağçekapısı’nda inşâ ettirdiği kütüphânenin hazîresine defnolundu ise de, mezarı bilahâre Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilmiştir.
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Cevdet Paşa “Salâh ve takvâ ile müşârünbi’l-benân ve ilm ü edeb ve hüsn-i hat ile yegâne-i zeman bir zât-ı celîlü’ş-şân idüği”[1] Târih-i Vâsıf’da mündericdir.” diyor. Müntesiblerinden ve lûtf-dîdelerinden meşhur hoca Ayntâblı Münib Efendi, merhûmun zeman-ı meşihâtında yazdığı Devhâtü’l-meşâyih zeylinde şöyle senâ-saz oluyor:
Ulûm-ı akliyye ve nakliyyede imâmü’l-enâm ve me’ârif-i kesbiyye ve vehbiyyede nâdiretü’l-eyyâm, kelimât-ı hâkimânelerinden her harfi bir mes’ele-i gâmızâ-i ilmiyyeyi tefsir ve harekât-ı kâmilânelerinden her tavrı bir madde-i müşküle-i mülkiyyeyi hâl ve tedbir eylediği nezd-i hakāyık-şinâsânda zâhir ve müstenirdir... Tevcihât-ı veciheleri ancak erbâb-ı istihkāka tâbi’dir... Ol nıhrir-i bedi’, şâyeste-i ta’liki seb’i şedâd ve nesih fermâ-yı revnâk-ı Mîr Alî ve İmâd olan hüsn-i hatt-ı melâhât-nejâdları ile müntehâbât-ı âsâr-ı fudalâdan niçe mecâmi-i nefîse cem’ ve niçe hevâmiş-i kütûbde ibdâ-i fevâ’id kıldıklarından başka mu’teberât-ı tefâsir-i şerîfeden bir kitâb-ı tenmik eylediler, ki hutût-ı letâfeti hatt-ı dilberânı münşîdir. Bunlardan gayri elsine-i selâseden resâ’il-i nefîse ve tekāriz-i selise tahrir eylemişlerdir. Bir dârü’l-kütûb, dârü’l-kurrâ’, dershâne ve hücre-i müstahfizîn binâ[2] ve vezâyıf-i kurra ve müderrisîn ve hâfazâ ve hûddâm içün akārât-ı cesîme vakf ve tesbil ve tevliyyeti peder-i cennet-mekânları vakf-ı azîmine ilhâkla şart ve tescil buyurdular... Fazl ü kemâlde adîl-i ibnü’l-kemâl ve zühd ü vera’de alîyyü’l-cemâli[3] ile hem-hâl, belki eslâf-ı meşâyih-i mahsusiyyede dahi kālilü’l-emsâl olan vâhid-i dehrin Hakk-ı medâyihin edâ ve ikmâl[4] kābîlinden idüği bedi’hîyü’l-işkāldir.
[1] Münib Efendi, Âşir Efendi’nin meşihâtına söylenilen tarihleri yazdığı sırada “Mütehassısân-ı Meclis-i haslarından Vâsıf Efendi....” diyor.
[2] Kitablar Süleymaniyye Kütübhânesi’ne götürüldüğü gibi merhûmun ve evlâdının kabirleri de mütevellî tarafından Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilerek binâ, ticârethâne ittihâz olunmuşdur.Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’ne – diğer kütübhâneler gibi – merhûmun kütübhânesinden de bazı âsâr, nakil ile ziyâ’dan muhâfaza edilmişdi. Mü’essislerinden olduğum o müzede müdîr iken evlâd-ı vâkıfdan olan mütevellî mürace’atla alınan eserlerin i’adesi içün oğraşmış ise de muvâfakāt edilmemişdi.Vâkıfın şartını ihlâl ve rûhunu izâc eden bu türlü menfe’at-perestâne ve kādr-nâ-şinâsâne hâlleri nazâr-ı hayret ve ibret ile temâşâ ve sâ’ik-i ye’s ve te’essür ile vaveylâ etdiğimiz hâlde – mahsûl-ü hayatımız ve yegâne servet ü semânımız olan – kitablarımı, yazılarımızı ve sâ’ir kıymetli âsâr ve eşyâmızı – hasbeten-lillâh – evlâd-ı vatana ihdâ ve kütübhâne te’sisine itinâ ediyoruz. Eslâfımıza isâbet eden musibetden bizim de hissedâr olacağımızı düşünmüyoruz.
”Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [Yusuf Sûresi, 12/64]
hükm celîline dehâlet ve kütübhânemizi savn-ı samedânîye emânet etmek bizim içün medâr-ı cesâret ve tesliyetdir.
[3] Meşhur Zembilli Ali Efendi merhûm.
[4] Süreyya yıldızı neresi, veren el nerede!
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Cevdet Paşa “Salâh ve takvâ ile müşârünbi’l-benân ve ilm ü edeb ve hüsn-i hat ile yegâne-i zeman bir zât-ı celîlü’ş-şân idüği”[1] Târih-i Vâsıf’da mündericdir.” diyor. Müntesiblerinden ve lûtf-dîdelerinden meşhur hoca Ayntâblı Münib Efendi, merhûmun zeman-ı meşihâtında yazdığı Devhâtü’l-meşâyih zeylinde şöyle senâ-saz oluyor:
Ulûm-ı akliyye ve nakliyyede imâmü’l-enâm ve me’ârif-i kesbiyye ve vehbiyyede nâdiretü’l-eyyâm, kelimât-ı hâkimânelerinden her harfi bir mes’ele-i gâmızâ-i ilmiyyeyi tefsir ve harekât-ı kâmilânelerinden her tavrı bir madde-i müşküle-i mülkiyyeyi hâl ve tedbir eylediği nezd-i hakāyık-şinâsânda zâhir ve müstenirdir... Tevcihât-ı veciheleri ancak erbâb-ı istihkāka tâbi’dir... Ol nıhrir-i bedi’, şâyeste-i ta’liki seb’i şedâd ve nesih fermâ-yı revnâk-ı Mîr Alî ve İmâd olan hüsn-i hatt-ı melâhât-nejâdları ile müntehâbât-ı âsâr-ı fudalâdan niçe mecâmi-i nefîse cem’ ve niçe hevâmiş-i kütûbde ibdâ-i fevâ’id kıldıklarından başka mu’teberât-ı tefâsir-i şerîfeden bir kitâb-ı tenmik eylediler, ki hutût-ı letâfeti hatt-ı dilberânı münşîdir. Bunlardan gayri elsine-i selâseden resâ’il-i nefîse ve tekāriz-i selise tahrir eylemişlerdir. Bir dârü’l-kütûb, dârü’l-kurrâ’, dershâne ve hücre-i müstahfizîn binâ[2] ve vezâyıf-i kurra ve müderrisîn ve hâfazâ ve hûddâm içün akārât-ı cesîme vakf ve tesbil ve tevliyyeti peder-i cennet-mekânları vakf-ı azîmine ilhâkla şart ve tescil buyurdular... Fazl ü kemâlde adîl-i ibnü’l-kemâl ve zühd ü vera’de alîyyü’l-cemâli[3] ile hem-hâl, belki eslâf-ı meşâyih-i mahsusiyyede dahi kālilü’l-emsâl olan vâhid-i dehrin Hakk-ı medâyihin edâ ve ikmâl[4] kābîlinden idüği bedi’hîyü’l-işkāldir.
[1] Münib Efendi, Âşir Efendi’nin meşihâtına söylenilen tarihleri yazdığı sırada “Mütehassısân-ı Meclis-i haslarından Vâsıf Efendi....” diyor.
[2] Kitablar Süleymaniyye Kütübhânesi’ne götürüldüğü gibi merhûmun ve evlâdının kabirleri de mütevellî tarafından Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilerek binâ, ticârethâne ittihâz olunmuşdur.Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’ne – diğer kütübhâneler gibi – merhûmun kütübhânesinden de bazı âsâr, nakil ile ziyâ’dan muhâfaza edilmişdi. Mü’essislerinden olduğum o müzede müdîr iken evlâd-ı vâkıfdan olan mütevellî mürace’atla alınan eserlerin i’adesi içün oğraşmış ise de muvâfakāt edilmemişdi.Vâkıfın şartını ihlâl ve rûhunu izâc eden bu türlü menfe’at-perestâne ve kādr-nâ-şinâsâne hâlleri nazâr-ı hayret ve ibret ile temâşâ ve sâ’ik-i ye’s ve te’essür ile vaveylâ etdiğimiz hâlde – mahsûl-ü hayatımız ve yegâne servet ü semânımız olan – kitablarımı, yazılarımızı ve sâ’ir kıymetli âsâr ve eşyâmızı – hasbeten-lillâh – evlâd-ı vatana ihdâ ve kütübhâne te’sisine itinâ ediyoruz. Eslâfımıza isâbet eden musibetden bizim de hissedâr olacağımızı düşünmüyoruz.
”Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [Yusuf Sûresi, 12/64]
hükm celîline dehâlet ve kütübhânemizi savn-ı samedânîye emânet etmek bizim içün medâr-ı cesâret ve tesliyetdir.
[3] Meşhur Zembilli Ali Efendi merhûm.
[4] Süreyya yıldızı neresi, veren el nerede!
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Kendileri hüsn-i hatt-ı sülüs ü neshi Kâtibzâde Mustafâ Efendi’den temeşşuk ile me’zûn ve ta’lîke dahi heves-nümûn olmuştur. Hâlâ Yenişehr-i Fener kazâsında temyîz-i emr-i bed ü nîk eylemektedir.