KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Mustafa Âşir Efendi

Hattat
Doğum Tarihi H. 1142
M. 1729
Ölüm Tarihi H. 1219
M. 1804
Doğum Yeri İstanbul
Mezar Yeri İstanbul-Fatih, Piri Paşa Cami Haziresi

Sanatkâr Hakkında

Re’isü’l-küttâb Hacı Mustafa Efendi’nin oğlu olarak H. 1142 senesi Muhârrem’inde (Ağustos-1729) İstanbul’da doğdu. İlmiyeye hazırlanan her genç gibi tahsil-i ilme çalışıp hatt-ı ta'lik öğrendi. Ayrıca Katibzade Mustafa Efendi'den aklam-ı sitte meşkederek icazet aldı. H.1157/M. 1744’de bâ-imtihân müderris oldu. Müddetini tamamlayınca H. 1182/M. 1768’de Yenişehr-i Fenâr Mollası olarak ilmiyeye geçti. H. 1191/M. 1777’de Bursa Mevleviyeti’ne, H. 1197/M. 1782’de Mekke-i Mükerreme Kadılığı’na tayin edildi. Bu esnada farizâ-i haccı da edâ etti.

H. 20 Şa’bân 1200/M. 18 Haziran 1786’da İstanbul Kadısı olup az müddet sonra Anadolu Sadâreti Pâyesi’ni elde etti. H. 15 Cumade’l-ûlâ 1202/M. 16 Mart 1788’de bi’l-fi’il Anadolu Kazaskeri ve H. 28 Muhârrem 1204/M. 6 Ekim 1789’da Rumeli Kazaskerliği tevcih olundu. Ancak Şeyhü’l-islâm Hâmidîzâde Mustafa Efendi’nin gayretiyle H. 20 Şevval 1204/M. 1 Temmuz 1890’da azille Kastamonu’ya sürüldü. Bu süre zarfında baba ocağında bir hayli âsâr-ı hayriye vücûda getirdi.

H. 1205/M. 1791’de affedilince İstanbul’a geri döndü. H. 1207/M. 1793’de ikinci defa Rumeli Kazaskeri olup H. 18 Rebi’ü’l-evvel 1213/M. 30 Ağustos 1798 tarihinde şeyhü’l-islâm oldu. H. 15 Safer 1215/M. 8 Temmuz 1800’de azledilerek Bursa’da ikamete memur edildi. Sağlık sorunları nedeniyle birkaç ay sonra İstanbul’a döndüyse de, H. 25 Şa’bân 1219/M. 29 Kasım 1804’de vefât etti. Bağçekapısı’nda inşâ ettirdiği kütüphânenin hazîresine defnolundu ise de, mezarı bilahâre Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilmiştir.   

Hocaları

Kâtibzâde Mustafa Efendi
Aklâm-ı Sitte

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Cevdet Paşa “Salâh ve takvâ ile müşârünbi’l-benân ve ilm ü edeb ve hüsn-i hat ile yegâne-i zeman bir zât-ı celîlü’ş-şân idüği”[1] Târih-i Vâsıf’da mündericdir.” diyor. Müntesiblerinden ve lûtf-dîdelerinden meşhur hoca Ayntâblı Münib Efendi, merhûmun zeman-ı meşihâtında yazdığı Devhâtü’l-meşâyih zeylinde şöyle senâ-saz oluyor:

Ulûm-ı akliyye ve nakliyyede imâmü’l-enâm ve me’ârif-i kesbiyye ve vehbiyyede nâdiretü’l-eyyâm, kelimât-ı hâkimânelerinden her harfi bir mes’ele-i gâmızâ-i ilmiyyeyi tefsir ve harekât-ı kâmilânelerinden her tavrı bir madde-i müşküle-i mülkiyyeyi hâl ve tedbir eylediği nezd-i hakāyık-şinâsânda zâhir ve müstenirdir... Tevcihât-ı veciheleri ancak erbâb-ı istihkāka tâbi’dir... Ol nıhrir-i bedi’, şâyeste-i ta’liki seb’i şedâd ve nesih fermâ-yı revnâk-ı Mîr Alî ve İmâd olan hüsn-i hatt-ı melâhât-nejâdları ile müntehâbât-ı âsâr-ı fudalâdan niçe mecâmi-i nefîse cem’ ve niçe hevâmiş-i kütûbde ibdâ-i fevâ’id kıldıklarından başka mu’teberât-ı tefâsir-i şerîfeden bir kitâb-ı tenmik eylediler, ki hutût-ı letâfeti hatt-ı dilberânı münşîdir. Bunlardan gayri elsine-i selâseden resâ’il-i nefîse ve tekāriz-i selise tahrir eylemişlerdir. Bir dârü’l-kütûb, dârü’l-kurrâ’, dershâne ve hücre-i müstahfizîn binâ[2] ve vezâyıf-i kurra ve müderrisîn ve hâfazâ ve hûddâm içün akārât-ı cesîme vakf ve tesbil ve tevliyyeti peder-i cennet-mekânları vakf-ı azîmine ilhâkla şart ve tescil buyurdular... Fazl ü kemâlde adîl-i ibnü’l-kemâl ve zühd ü vera’de alîyyü’l-cemâli[3] ile hem-hâl, belki eslâf-ı meşâyih-i mahsusiyyede dahi kālilü’l-emsâl olan vâhid-i dehrin Hakk-ı medâyihin edâ ve ikmâl[4] kābîlinden idüği bedi’hîyü’l-işkāldir.

 


[1] Münib Efendi, Âşir Efendi’nin meşihâtına söylenilen tarihleri yazdığı sırada “Mütehassısân-ı Meclis-i haslarından Vâsıf Efendi....” diyor.

[2] Kitablar Süleymaniyye Kütübhânesi’ne götürüldüğü gibi merhûmun ve evlâdının kabirleri de mütevellî tarafından Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilerek binâ, ticârethâne ittihâz olunmuşdur.Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’ne – diğer kütübhâneler gibi – merhûmun kütübhânesinden de bazı âsâr, nakil ile ziyâ’dan muhâfaza edilmişdi. Mü’essislerinden olduğum o müzede müdîr iken evlâd-ı vâkıfdan olan mütevellî mürace’atla alınan eserlerin i’adesi içün oğraşmış ise de muvâfakāt edilmemişdi.Vâkıfın şartını ihlâl ve rûhunu izâc eden bu türlü menfe’at-perestâne ve kādr-nâ-şinâsâne hâlleri nazâr-ı hayret ve ibret ile temâşâ ve sâ’ik-i ye’s ve te’essür ile vaveylâ etdiğimiz hâlde – mahsûl-ü hayatımız ve yegâne servet ü semânımız olan – kitablarımı, yazılarımızı ve sâ’ir kıymetli âsâr ve eşyâmızı – hasbeten-lillâh – evlâd-ı vatana ihdâ ve kütübhâne te’sisine itinâ ediyoruz. Eslâfımıza isâbet eden musibetden bizim de hissedâr olacağımızı düşünmüyoruz.

”Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [Yusuf Sûresi, 12/64]

hükm celîline dehâlet ve kütübhânemizi savn-ı samedânîye emânet etmek bizim içün medâr-ı cesâret ve tesliyetdir.

[3] Meşhur Zembilli Ali Efendi merhûm.

[4] Süreyya yıldızı neresi, veren el nerede!

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Cevdet Paşa “Salâh ve takvâ ile müşârünbi’l-benân ve ilm ü edeb ve hüsn-i hat ile yegâne-i zeman bir zât-ı celîlü’ş-şân idüği”[1] Târih-i Vâsıf’da mündericdir.” diyor. Müntesiblerinden ve lûtf-dîdelerinden meşhur hoca Ayntâblı Münib Efendi, merhûmun zeman-ı meşihâtında yazdığı Devhâtü’l-meşâyih zeylinde şöyle senâ-saz oluyor:

Ulûm-ı akliyye ve nakliyyede imâmü’l-enâm ve me’ârif-i kesbiyye ve vehbiyyede nâdiretü’l-eyyâm, kelimât-ı hâkimânelerinden her harfi bir mes’ele-i gâmızâ-i ilmiyyeyi tefsir ve harekât-ı kâmilânelerinden her tavrı bir madde-i müşküle-i mülkiyyeyi hâl ve tedbir eylediği nezd-i hakāyık-şinâsânda zâhir ve müstenirdir... Tevcihât-ı veciheleri ancak erbâb-ı istihkāka tâbi’dir... Ol nıhrir-i bedi’, şâyeste-i ta’liki seb’i şedâd ve nesih fermâ-yı revnâk-ı Mîr Alî ve İmâd olan hüsn-i hatt-ı melâhât-nejâdları ile müntehâbât-ı âsâr-ı fudalâdan niçe mecâmi-i nefîse cem’ ve niçe hevâmiş-i kütûbde ibdâ-i fevâ’id kıldıklarından başka mu’teberât-ı tefâsir-i şerîfeden bir kitâb-ı tenmik eylediler, ki hutût-ı letâfeti hatt-ı dilberânı münşîdir. Bunlardan gayri elsine-i selâseden resâ’il-i nefîse ve tekāriz-i selise tahrir eylemişlerdir. Bir dârü’l-kütûb, dârü’l-kurrâ’, dershâne ve hücre-i müstahfizîn binâ[2] ve vezâyıf-i kurra ve müderrisîn ve hâfazâ ve hûddâm içün akārât-ı cesîme vakf ve tesbil ve tevliyyeti peder-i cennet-mekânları vakf-ı azîmine ilhâkla şart ve tescil buyurdular... Fazl ü kemâlde adîl-i ibnü’l-kemâl ve zühd ü vera’de alîyyü’l-cemâli[3] ile hem-hâl, belki eslâf-ı meşâyih-i mahsusiyyede dahi kālilü’l-emsâl olan vâhid-i dehrin Hakk-ı medâyihin edâ ve ikmâl[4] kābîlinden idüği bedi’hîyü’l-işkāldir.

 


[1] Münib Efendi, Âşir Efendi’nin meşihâtına söylenilen tarihleri yazdığı sırada “Mütehassısân-ı Meclis-i haslarından Vâsıf Efendi....” diyor.

[2] Kitablar Süleymaniyye Kütübhânesi’ne götürüldüğü gibi merhûmun ve evlâdının kabirleri de mütevellî tarafından Molla Gürânî’de Pîrî Mehmed Paşa Dergâhı’nın hazîresine nakledilerek binâ, ticârethâne ittihâz olunmuşdur.Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’ne – diğer kütübhâneler gibi – merhûmun kütübhânesinden de bazı âsâr, nakil ile ziyâ’dan muhâfaza edilmişdi. Mü’essislerinden olduğum o müzede müdîr iken evlâd-ı vâkıfdan olan mütevellî mürace’atla alınan eserlerin i’adesi içün oğraşmış ise de muvâfakāt edilmemişdi.Vâkıfın şartını ihlâl ve rûhunu izâc eden bu türlü menfe’at-perestâne ve kādr-nâ-şinâsâne hâlleri nazâr-ı hayret ve ibret ile temâşâ ve sâ’ik-i ye’s ve te’essür ile vaveylâ etdiğimiz hâlde – mahsûl-ü hayatımız ve yegâne servet ü semânımız olan – kitablarımı, yazılarımızı ve sâ’ir kıymetli âsâr ve eşyâmızı – hasbeten-lillâh – evlâd-ı vatana ihdâ ve kütübhâne te’sisine itinâ ediyoruz. Eslâfımıza isâbet eden musibetden bizim de hissedâr olacağımızı düşünmüyoruz.

”Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [Yusuf Sûresi, 12/64]

hükm celîline dehâlet ve kütübhânemizi savn-ı samedânîye emânet etmek bizim içün medâr-ı cesâret ve tesliyetdir.

[3] Meşhur Zembilli Ali Efendi merhûm.

[4] Süreyya yıldızı neresi, veren el nerede!

Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin

Kendileri hüsn-i hatt-ı sülüs ü neshi Kâtibzâde Mustafâ Efendi’den temeşşuk ile me’zûn ve ta’lîke dahi heves-nümûn olmuştur. Hâlâ Yenişehr-i Fener kazâsında temyîz-i emr-i bed ü nîk eylemektedir.