Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi
Hafız Osman Aklâm-ı Sitte Ekolü
Fotoğraflar
Sanatkâr Hakkında
Molla Aşkî Cami İmâmı Yusuf Efendi’nin oğlu olarak H.
1099/M. 1688 yılında İstanbul Eğrikapı’da dünyaya geldi. Eğitimini ve ilk yazı
derslerini babasından aldıktan sonra, tekemmül için Yedikuleli Seyyid Abdullah
Efendi’ye devam etti. H. 1117/M. 1705 yılında, henüz onsekiz yaşında olduğu
halde aklâm-ı sitteden icâzet aldı. Kısa zamanda hocasının takdirini kazanınca, onun tavsiyesi
ile bir müddet Nevşehirli Dâmâd İbrahim Paşa’nın oğlu Genç Mehmed Paşa’ya meşk
hocası oldu. Hüsn-i hattaki mahâreti, kendisi de hattat olan Sultan 3. Ahmed’in
dikkatini çektiğinden, H. 1126/M. 1714 yılında, Şehîd Alî Paşa’nın delâletiyle
Galata Sarayı’nın meşk hocalığına tayin edildi. 25 yıla yakın bir süre, her
pazartesi günü Galata’ya giderek, gılmâna aklâm-ı sitte dersleri verdi. Bu arada yaşı bir hayli ilerlemiş olmasına rağmen, yakın
arkadaşı Kâtibzâde Mehmed Ref‘i Efendi’den ta’lik dersleri almaya başlamış,
mukabele olarak da hocasına, sülüs ve nesih dersleri vermiştir. H. 1150/M. 1737
yılında icâzetini aldıktan bir müddet sonra, mevcut görevine ilâve olarak “kâtibü’s-saray-ı
sultânî” ünvânı ile Topkapı Sarayı Meşkhânesi’ne ta’lik hocası olarak atanmıştır.
H. 1169/M. 1755 yılında vefât ederek, ömrü boyunca oturduğu Eğrikapı civârına
defnedilmiştir. Mezartaşı kitâbesi, tilmizlerinden Mestçizâde Ahmed Efendi
tarafından yazılmıştır.
Akrabalar
Hocaları
Talebeleri
Ketebe.org İsmail Orman
Yazılarını beğenen kişilere, ayaküstü birkaç satır karalayıp hediye etmekten zevk duyduğu nakledilen Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi, ehl-i dîn oluşu ve mütevazı kişiliği ile de meşhur idi. Hatta ömrü boyunca abdestsiz kalemi divite sokmadığı ve ayda yetmişbin Fatihâ okuduğu söylenmektedir. Sermet Çifter Kütüphânesi’nde bulunan Divânçe’sinden şiirle de meşgul olduğu anlaşılmaktadır(Nr. 428).
Hâfız Osman ile başlayıp Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi ile devam eden silsilenin üçüncü halkası olan Mehmed Râsim Efendi, bazı eserlerine babasına nisbetle “İmâmzâde” künyesiyle ketebe koymuştur. Müze ve özel koleksiyonlarda kıt‘a ve levhâları vardır. Ayrıca Azapkapısı’ndaki Sâlihâ Sultan Sebîli’nin yazıları ile Dolmabahçe Cami karşısındaki Mehmed Emîn Ağa Türbesi’nin inşa kitâbesi ve Eyüp’te medfûn Hekimbaşı Mustafa Efendi’nin mezartaşı kitâbesi de ona aittir.
Seri’ü’l-kalem bir hattat olan Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’den mücâz olan Müstakîmzâde'nin beyânına nazaran altmış adet Kur'an-ı Kerîm, bine yakın En'am-ı şerîf, Delâ'ilü'l-hayrât, evrâd-ı şerîf, risâle ve vakfiye kaleme almıştır. Ayrıca Evliyâ Çelebi'nin Seyahâtnâme adlı eserinin 10. cildini H. 1165/M. 1752'de nesihle istinsâh etmiştir. Son zamanlarında öğrendiği hatt-ı ta'likle de kitap tahrîr ettiğini, muhtelif kütüphânelere dağılmış hurde ta'lik ile kaleme alınmış risâle mecmu'alarından anlamaktayız.
Hatt-ı nesihte hocasının ayarında olan Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi'nin
yazısını, hocasınınkinden ayırdedebilmek ise son derece zordu. Hatta, Nevşehirli
Dâmâd İbrahim Paşa’ya söz verdiği sancak kur‘anını vakit darlığından yazamayan
Yedikuleli’nin, işi kendisine havâle etttiği, kur‘anı kısa zamanda ikmâl eden Eğrikapılı’nın
da altına hocasının imzasını attığı rivâyet edilir. Ancak hocası bu durumdan
rahatsız olduğu için pişman olmuş, hatta bu vaka, aralarının açılmasına dahi
neden olmuştu.
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Pederleri Eğrikapı dâhilinde Mollâ Aşkî Mahallesi’nin imâmı olmakla kendileri "Eğrikapılı Çelebi" Efendi diye ma’rûf ve "Râsim Efendi" demekle dahi zebân-zed ve Teskire-i Sâlimâ’da dahi mevsûftur. Târîh-i velâdetleri Sâhib-i Devha Necîbâ’nın inşâdları olan bu mısra’ hâtimlerinden ayândır:
Bâd nâm-âver-i irfân-ı Muhammed Râsim (1099).
O fâzıl bin fâzıl evâ’il-i sa’ylerinde tahsîl-i ulûm-ı nâfi’aya verziş ve pederlerinden hüsn-i hatt-ı sülüs ü neshe dahi gûşiş edip ba’dehu pederleri izniyle üstâd-ı pür-nûr, Hâce-i ma’mûr, İmâm-ı Câmi’-i Mîr-âhûr, üstâd-ı Sarây-ı Â'mire Yedikuleli Emîr Efendi merhûmdan şeş kalemde on sekiz yaşında iken lafza-i ketebe vaz’ına me’zûn ve bir bezm-i rûhânîde icâzet ü du’avât ile memnûn olmuştur. Her bir kaleminin ta’âlîm-i müstakillesini yegân yegân meşkedip fâyikü’l-akrân ve nâmdâr-ı cihân olmuşlardır. Hattâ teberrüken “şeb-i udhiyye” (1126) târihinde küşâde kılınan Sarây-ı Hümâyûn-ı Galata’ya sene-i sâmine-i icâzetinde Sadr-ı Şehîd Alî Paşa-yı sa’îd bunları bi’l-istihkâk hâce-i meşk ta’yîn eylemiştir. Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis tarafından nev-be-nev gûn-â-gûn ihsân-ı hümâyûnlarına dahi mazhar olmuşlardır ki, nakli vesîle-i ıtnâbdır. “Utlubu’l-ilme yevme’l-is-neyni fe-innehu müyessirün li-tâlibihi” hadîs-i şerifine imtisâlen düşenbe günleri hidmet-i ta’âlîm-i talebede derkâr idiler. “Nazar” (1150) târihinde hattât-ı ta’lîk Nûr Mustafâ Efendi mahlûlünden matmah-ı enzâr-ı üstâdân olan Sarây-ı Cedîd-i Hümâyûn’a nakl ile mu’allim-i hutût-ı bahire ve kâtib-i Sarây-ı Â'mire olmuştur. Sarây-ı Hümâyûn’da meşk hâcesi bulunan üstâdlar dahi Hırka-i Şerife ziyâretiyle teşrîfen da’vet olunmağa sebeb ibtidâ bunların zât-ı vâcibü’l-ikrâmlarına ta’zîmen vâki’ olmuştur. Üstâdları vâdîsini bir mertebe ihya eylemiştir ki, miyânların temyize kudret nâyâbdır: “Vazaha’s-subhu li-zî ayneyni”
Hattâ Sadr-ı esbak Dâmâd İbrâhîm Paşa’nın mahdûmları Dâmâd ve Musâhib Mehmed Paşa’ya merkûm Emir Efendi merhûm üstâd-ı mu’allim ta’yîn olunmakla gubârîn-kalem bir mushaf-ı şerif kitâbet ü rakam buyurmalarını sadr-ı müşârünileyh iltimâs buyurdukta bilâ-tereddüd “emriniz mutâ’dır” deyip hâne-i şeref-lânelerine geldikte Râsim Efendi merhûmu derhâl da’vet ve hitâben buyurmuşlar ki, “Çelebi Efendi, sana itimâden ta’ahhüd eyledim. Bizi bu emr-i asîrin uhdesinden tahlîs eyle” dedikte, “üstâd ile şâkird birbirlerinin hututuna imdâd eylemek” kavâ’id-i mukarrere-i ehl-i hat olmakla ale’r-re’s ve’l-ayn deyip üç ay zarfında bir sümün kıt’a mushaf-ı şerif ketb ü tekmil ve üstâdları nâm-ı nâmîsini dahi tastîr ile tebcil edip der-ceyb ve sûy-i dil-cûy-i üstâd-ı be-nâma azm ü ikdam edip tamâmî-i hidmetini i’lâm eyledikte kendileri ahz u güşâde edip
Ez-dîde-i nezâregiyân mîbured gubâr
Her mushafi nüvişte be-hatt-ı gubâr-ı tust*
me’âlince sitâyiş ü tahsînde istizâde buyurup ketebe lafzını vaz’a mübâderet eyledikte “Sultânım, ketebe mahalline nazar buyurun!” diye tenmîk eylediğine imâ eyledikte, onlar dahi mahall-i ketebeye nigâh-endâz-ı tefakkud olurlar, beyaz bulurlar. Bunlar dahi küstâhâne cesâret eylediğini bilip hicabından sükût eder. Fi’l-vâki’ kendi kalem-i i’câzı ev’emleriyle bir iki du’â-yı me’sûr mastûr buyurup ba’dehu ism-i sâmîlerini tasvir ü takrir eylediler diye bu kerametlerini bu fakire dahi nakledip hezâr levm ü bükâ ile tahassür buyurdular idi. Mukabelesinde zuhur eden hediyye-i kitabettir ki, bir kaç yüz altın idi, fakat sekiz altın kabûl buyurdukları dahi Emir Efendizâde Abdülhalîm Efendi’nin rivâyet-kerde olan akvâlindendir.
İdrâk olunsa nükte-i en-nûr fi’s-sevâd
Hurşîd gibi zâhir olur müdde’â-yı şeb
neşîdesince müsevvedâta ve ba’zen i’râba leyâli hasr u ta’yîn edip bu tarîk ile o kâmil-i mükemmil ilâ âhiri’l-ömr yine âzmâyiş-i hüsn-i hattan fâriğ değil idi. İtmamı mukadder olmayan niçe mesâhif-i şerîfeden mâ’adâ altmış aded tamâm mushaf-ı şerif ve hezâr En’âm u Kehf-i Şerif ve hilye-i şerifler ve Delâ‘il ve vakfiyye ve şeş kalemde murakka’ât u kıta’ât u sahâ’if ve Mesâbîk-i Şerif ve bir Meşârik-ı Şerif yazmışlardır. Beyt:
Şâhidân dîdem der-u müşkîn-izâr u müşk-hat
K’enderân hat çeşm-i İbn Mukle hayran yâftem
Âsâr-ı hattiyyelerini tezhîb eden üstâdlardan Haydarpaşalı İbrâhîm Çelebi’dir ki, Süleymâniyeli Hattat Abdurrahmân Efendi’nindir ve Dırağmanî Süleyman Çelebi’dir ki, Hâfız Osmân tercemesinde zikrolunan Ahdeb Hasan’ındır ve Bursalı Abdurrahmân Çelebi’dir ki, Tuzpazarı İmâmı Bursalı Hattat Mustafâ Efendi’nindir ve Sultânselimli Reşîd Mustafâ Çelebi’dir ki, Mücellidbaşı Solak Süleymân nâm müzehhibin şâkirdi olan Mücellidbaşı Kara Mehmed nâm üstâddan ve Hattât Bursalı Hezârfen Mehmed Efendi’den dahi fenn-i tezhibi ahz ve Üsküdarî Rûganî Alî Çelebi'den dahi ta’allüm eylemiştir.
Hatt-ı ta’lîkte dahi Re’îsü’l-etıbbâ Kâtibzâde Mehmed-i Refi’ Efendi’den me’zûn olup hurde ta’lîkleri ve hoş-vâdî nesh-i katiyla kitâbetleri dahi vardır ki, her gören üstâd, “Bu hatt-ı dil-eû bir sübha-i yüsr ü lü’lü’dür!” der idi. Hatt-ı ta’lîkle niçe mecmû’a vü resâ’il, husûsâ İmâm Suyûtî’nin Enmûsecü’l-Lebîb nâm eser-i latiflerini teberrüken yazıp ve müsennâ hatla niçe hayrât-ı müberrâtın târihlerini dahi resm edip bi’l-hâssa Galata’da Azapkapısı dâhilinde Vâlide Sultân binâ-kerdesi olan sebil ve çeşmeler ve fevkinde mekteb târihleri bunların hidmet-i hâme-i şîrîn-câmeleridir ki, elifleri zülfesizdir. Lev re’âhu sâhibun an san’ati’1-kuttâbi tâbe
Beşiktaş Sarayı kapısı mukabilinde olan çeşmelerin ve Ebû Eyyûb Türbesi civârında Hayâtîzâde Re’îsü’l-etıbbâ Mustafâ Efendi’nin seng-i mezârı târihleri dahi bunların hatt-ı kerîmleridir. Nûriyye nâm câmi’-i cedidin dahi hayrü’l-ebvâbına hatt-ı müsennâ ile “inne’s-salâte” âyet-i kerîmesi tastîriyle hudâvendigâr-ı sâbık Sultân Mahmûd Hân zamâmnda me’mûr olup pîrâne tenmîk buyurdular, lâkin amelenin adem-i ihtimâmlarıyla tavrından ihrâc ve letâfeti iz’âc olunmuştur. Zîrâ aslı kâğıd-ı sûzen-zede amel-i tetrîz ile ahzolunmuş bir resm, abd-i fakirin yedinde hâlâ mevcûd olmakla nazar-endâz-ı im’ân olunsa kâtib-i diğerin resmi zannolunur mertebelerinde tahrif olunduğu alim-allâh ayandır. Galata Sarâyı hidmetine me’mûr olduğu târihe gelince “Mehmed min telâmîzi es-Seyyid Abdullah” yâhûd “İmâmzâde” diye kaydedip ba’dehu savâb-dîd üstâd-ı ferîdleri olduğu üzere gâh “Mehmed Râsim” ve ba’zen ikisini cem’ ile “Mehmed Râsim İmâmzâde” diye yazmışlardır. Sinn-i nübüvvete vusûllerinde ile’l-vefât fakat “Mehmed Râsim” yazmışlardır. Sigar u kibâr her kim ki âsâr-ı kalemine rağbet ede, elbette onu sutûr-ı müte’addidesinden me’yûs eylemez idi:
Mâhatte “lâ” katîbâhu fi sahi fetih i
Kemâ tuhattatu “lâ” fi sâ’iri’l-kütübi
Bu mahalle münâsib Rıdvân Efendi tercemesinde bir menkıbe güzâr eylemiştir. Ümmî-i harf-âşinâ-yı enbiyâ -aleyhi’s-salâtü ve’t-tahâyâ-cenahlarına olan irtibât-ı derûnlarına ser-levha-i dîvân-ı eş’âran kıldığımız na’t-ı şerif şehâdet ü ta’rîf eder. Tarîka-i Aliyye-i Hâcegân-ı Nakşbendân’da dahi Şeyh Hâce Ahmed-i Yek-dest-i Mekkî hulefâsından Zâviye-i Emîrîyye Şeyhi Kırımi Hâce Ahmed Efendi’den ahz-ı nisbet-i azîzân eylemiştir.
Halime tercemesinde yâd olunan sûret-i izn-i ketebe ve meşâyih-i kiramdan müşarünileyh Hâce Mehmed-i Emin Efendi’nin rıhletine Türkî vü Arabi iki târih inşâd buyurup Arabîsi du’â-yı hayr olmak ümniyyesiyle bu mahalde dercolundu:
Sâhibü’n-nevbeti emînü’l-Hak
Şeyhü feyzin Muhammedün mecdâ
Mürşidü’t-tavrı Nakşibendiyyün
Fâzılun kâmilün hüve’l-etkâ
Zeynü’l-evtâdi nuhbetü’l-ebdal
Müşrifü’l-kalbi cihbizü’l-ulemâ
Min Tokatin neşâ ve sâha vekad
Seleke’l-meslekâ li-ehli tükâ
Esedü’l-mevti münşibü’z-zufri
Kaddesallâhu sırrahu’l-ebhâ
Râsimün yestemi kasru cennetin eb