Yağlıkçızâde Abdülkadir Bey
Sanatkâr Hakkında
Sadrazâm Yağlıkçızâde Mehmed Emîn Paşa’nın hafîdi ve Rumeli kazaskerlerinden Mehmed Emîn Bey’in oğlu olarak H. 19 Zi’l-hicce 1199/M. 23 Ekim 1785 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babasının dairesinde fevkalade bir tahsil gördükten sonra ulûm-ı mütenevvi’âdan mezûn olarak, “hüsn-i ahlâk ve ef’al cihetiyle” müderris oldu.. Tarîk-i tedrîsteki müddetini doldurunca H. 1238/M. 1822'de Eyüp Mollası olarak ilmiye sınıfına nakledildi.
Rumeli'de muhtelif yerlerde kadı olarak görev yaptıktan sonra H. 1242/M. 1826'da Mekke Pâyesi’ni elde etti. Aynı senenin sonlarında Mekke Kadılığı’na tayin edilip döndükten bir müddet sonra İstanbul Kadılığı pâyesini elde etti. H. 1245/M. 1829'da Anadolu Sadâreti Pâyesi ile Rusya Musalehâsı’na murahhas-ı sânî olarak gönderildi. Dönüşünde Mükalemât Meclisi’ne memûr edilip Rebi’ü’l-evvel-1250/Temmuz-1834’de Anadolu Kazaskeri oldu.
H. 1252/M. 1837’de azil ve bir müddet sonra da Rumeli Sadâreti pâyesi tevcîh edildi. Zi'l-hicce-1253/Mart-1838'de meclis-i Vala Müftisi olup aynı senenin sonlarında azledildi. Bu hal üzere iken Ramazan-1262/Eylül-1845'de vefat ederek, Efüp'te medfun bulunan babasının yanına defnedildi.
Akrabalar
Hocaları
Talebeleri
İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Lûtfî Efendi, tarihinde
1262 vekāyi’inin Vefeyât-ı İlmiyye kısmında, “Sudûrdan Emîn Beyzâde Kadrî
Bey” demekle iktifâ etmiş, başka
bir şey yazmamışdır. Mu’asırı olan böyle mâtuf bir zâtın terceme-i hâlini ve
medfenini kaydetmekde kayıtsız olmasının sebebini anlıyamadım. Merhûmla
tanışdığına şüphe yokdur. Vâkıf olduğu hâllerini mümkin mertebe yazsa yine
fa’ideyi mucib olurdu.
Şânîzâde Atâullah Efendi, tarihinde babası Emîn Bey’in
terceme-i hâlinde diyor ki:
Ferzend-i Ercümend-i Mîr Abdülkādir dahi hüsn-i sıyt-ı
tahsil-i me’arifle müştehir ve fi’l-vâki’ hüsn-i ahlâk ve ef’al cihetleri ile
el-yevm pederine fâ’ik ve bâlâ-ter olduğu nasiyesinden meşhûd-ı erbâb-ı nazardır.
Süreyyâ Bey Sicill-i Osmânî’de, "Ulûm u fünûn-ı şettâye vâkıf ve hüner-mend, umûr-ı siyâsiyyeden hâbir idi".diyor.
Hatt-ı ta’likde – babası gibi – üstâd-ı kādir idi. Dercedilen hilye-i şerîfe[1] ta’likdeki kemâline şâhitdir. Birçok hattata icâzet verdiği, görülen icâzetnâmelerden anlaşılmışdır.
[1] Yukarılarda
da bi’l-münâsebe söylendiği üzere pek nefîs ve nâdir hilyelere ve sâ’ir
dil-rübâ levhâ ve kıt’alara mâlik olan tüccardan Muhyiddîn Bey, bunları elden çıkarmağa
mecbur olması üzerine Eskişehirli Süleyman Bey iştirâ etmişdi. Bir zeman sonra
ondan da Sahaf Hacı Muzaffer Efendi almışdır. Birden hepsini satmak mümkin
olamadığından bi’z-zarûre perakende sûretde satmağa başlıyarak bir daha cem’i
muhâl olan o nefis hazine târümâr olmuşdur.
Ketebe.org İsmail Orman
Hatt-ı ta’liki evvelâ babasından ve daha sonra da Mehmed Es‘ad Yesârî Efendi’den meşkedip icâzet almıştır. H. 1224/M. 1809 senesinde vefât etmiş olan babası Mehmed Emîn Beyefendi’nin mezartaşı kitâbesini kaleme almış olan Yağlıkçızâde Abdülkadir Bey’in özel koleksiyonda da bir hilye-i sa’adeti vardır. Ta’lik ve celîsinde babası ayarında kudret ibrâz eylemiş üstâdlardan olduğunu söyleyebiliriz.