Hüseyin Hablî
İpçi, Hüseyin bin Ramazanمدرسة الحافظ عثمان في الأقلام الستة
الصور
نبذة عن الفنان
Ramazân Efendi’nin oğlu olarak Akçakavak’ta doğdu. Gençlik
yıllarında İstanbul’a giderek Kulekapısı’nda fettâllık(ipbükücülük) zanaatıyla
meşgul olmaya başlamış, daha sonra da Zindankapısı’nda hebbâllık(ipçilik)
yaptı. Bir rivâyete göre kırk yaşından sonra hüsn-i hatta ilgi duyarak
Anbârîzâde Derviş Alî Efendi’den sülüs ve nesih meşketmeğe başladı. H. 1120/M.
1708 yılında icâzet aldı.
Kısa zamanda Hâfız Osman yolunda kudretli bir hattat haline
gelen Hüseyin Hablî, evvela Eski Saray’ın meşk hocalığına, H. 1145/M. 1732’de
de hâcegân rütbesiyle ve “kâtibü’s-sarây-ı sultânî” ünvânıyla Topkapı
Sarayı’nın meşk muallimliğine tayin edildi. İlâve olarak Yeni Cami’nin imâm-ı
sânîliği de uhdesine tevcih edildi. Bunların haricinde haftanın belli günlerinde
de Ayasofya Mektebi’nde talebeye meşk verirdi.
Mesleğine nisbetle eserlerine daha ziyade “Hüseynü’l-Hablî” ve “Hüseyin bin Ramazân” şeklinde ketebe düşmüş olan Hüseyin Hablî H. 1157 senesi Şa’bân ayının başlarında (1744 senesi Eylül ortaları) vefât ederek Karacaahmet Mezarlığı’nda medfun bulunan hocasının yanına defnedilmişse de, kabri bugün mevcut değildir.
الأقارب
الأساتذة
التلامذة
Ketebe.org İsmail Orman
On seneden fazla süren meşki esnâsında hocasının sevgi ve
saygısını kazandığından, ona dâmâd dahi olduğu rivâyet edilen Hüseyin Hablî, Hâfız
Osman ekolünün önde gelen temsilcilerinden biridir. Çok sayıda mushâf, en‘âm,
delâ’il, evrâd, kıt‘a, murakka’ yazmış olup H. 1149/M. 1736 tarihli bir
murakka’ı Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndedir.(n. 2472) Ayrıca nesih ile
istinsâh ettiği Kaside-i Bürde’si ise Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Kütüphânesi’nde bulunmaktadır.(n. 299)
Aynı zamanda iyi bir güreşçi idi. Hatta Yenikapı Mevlevîhânesi yakınında, devrin meşhur pehlivânlarından Çuhâdâr Velî’yi yendiği müsâbakayı izleyen Hâfız Osman’ın, talebesi Anbârîzâde Derviş Alî Efendi’den yazı dersi aldığını öğrendiği Hüseyin Hablî ile tanışmak isteğini dile getirdiğini, ancak buluşmaya ömrünün vefâ etmediğini Müstakîmzâde nakletmektedir.
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin
Anadolu’da Akçakavak nâm kasabada kasab-pûş-ı hadîka-i enfüs ü âfâk olmuştur. Rey’ân-ı cüvânîde kavak yeli rüzgârıyla vatanından dârü’l-fühûl İstanbul’a kufûl ve Galata’da Kulekapısı’nda fettâl ve sonra Zindânkapısı’nda bir zamân dahi habbâl olmakla “Ketebehu Hüseyn el-Hablî” diye kayd u tastîr sebebiyle elsine-i nâsta İpçi Efendi demekle şehirdir. Anbârîzâde İmâm Dervîş Alî’den telemmüzle “kesret” (1120) târihinde icâzet alıp mâlik-i hüsn-i hatt-ı ber-mu’tâd ve üstâdına dâmâd dahi olmuştur.
Eski Sarây’da mu’allim-i meşk iken “mazhar” (1145) târihinde kâtib-i Sarây-ı Sultânî ve İstanbul’da vâki’ Vâlide Sultân Câmi’-i şerifine Fazlîzâde Mustafâ Efendi yerine imâm-ı sânî dahi olmuştur, lâkin hıfzları yok idi. Ayasofya Mektebi’nde ibtidâ mu’allim-i hat olmuştur. Müte’addid mushaf-ı şerif kitâbet eylemiştir. Âbdest-i ber-devâm ile teşebbüs-i habl-i metîn-i sünnet eden sulehâ-yı ümmetten olup mütecâsir-i zühd-i vâfir idi. Hâfız Osmân Efendi merhûmun âsârına ahyânen müsâdefe eyledikçe, bu menkıbeyi hikâyet ve te’essüf-i gaflet ederdi ki:
Osmân Efendi merhûm temâşâ-yı küşt-girâna meyelân ve düşenbe günleri Yenikapı Mevlevîhânesi’ne karîb meydânda vâki’ cem’iyyet-i müsâra’aya revân olup asl-ı mesnûniyyetini mülâhaza ile pehlevânların güreşini seyrân ederler imiş. Benim dahi küşt-gîri ta’allümüyle ba’zı mecma’larına vardığım zamânlar olmakla, bir gün Yenikapı hâricine dâhil ve meydân-ı küşt-gîrâna vâsıl oldum. Vaktin meşâhîrinden Çukadâr Velî nâmında Güreşçiler Tekkesi dervişlerinden gayrı bir hudâyî pehlevân zuhûr ve benim gibi meşhûr olmuştu. Nâgâh onunla o gün bir satr görüşmek ve güreşmek için pâdaş olup du’âcıları bâ-salavât, pirleri Pîr-yâr Mahmûd-ı Velî aşkına bizi meydâna koyup dest-ber-dest, kafâ-ber-kafâ, sîne-ber-sîne ikimiz tokuşup kapan ta’bîr olunan lu’b ile yek hamlede zemîne ber-kafâ çukadârı darb ve ben dahi üzerine kapanmıştım. O gün meydân bizde kaldı. Merkûm Osmân Efendi merhûm azîm safâ-yâb olup beni istihbâr eylemiş. Vaktâ üstâdım merhûm ziyâret-i şerîfelerini iltizâm ve müzâkere-i hattiyye-i latîfelerine ihtimâm eylediği eyyam olmakla hafta günlerinde şeref-yâb-ı sohbetleri oldukta ittifaka esnâ-yı sohbette “Bu hafta güreş seyrine vardım. İpçi Hüseyn nâmında bir resîsü’l-hey’e kimesne cây-ı mülâ’abe-i müsâra’ada Çukadâr ile meydâna gelip yek hamlede Çukadâr'a galebe eyledi” diye nakl buyurduklarında, üstadım merhûm dahi “O Hüseyn Çelebi benim şâkirdlerimdendir” demiş. Hazzedip “Onu bana ma’an getir” diye tenbîh buyurmuşlar. Lâkin “teşerrüf mukadder ve ziyâret müyesser olmadı; şahslarını bilmem!” diye hayf-gûy olurlardı.
Hidemât-ı hattiyye-i talebe üzere iken Şa’bân-ı Şerif evâ’ilinde vefat ve Üsküdar’da üstâdları Alî Efendi ve şerikleri Zühdî İsmâ’îl Ağa’nın kabrleri kurbünde dide-dûz-ı rûz-i arasât olduğu târihi kilk-i perişan silk-i âcizâne-i fâkîrâne ile bu mahalle nüviştedir:Eyledi Hablî Efendi kıt’a-i huldi mahal (1157)
İslam Ansiklopedisi M. Uğur Derman
Anadolu’da Akçakavak kasabasında doğdu (günümüzde biri Bilecik Gölpazarı, diğeri Kırıkkale Balışeyh ilçesine bağlı iki Akçakavak köyü vardır). Babasının adı Ramazan’dır. Hüseyin Efendi İstanbul’a geldiğinde önce Galata-Kulekapı’da mum fitilciliğiyle uğraşmış, ardından Eminönü-Zindankapı’da ipçilik yapmıştır. Bu sebeple halk arasında İpçi (Hablî) Efendi adıyla tanınmış, eserlerinde de Hüseynü’l-Hablî veya Hüseyin b. Ramazan imzasını kullanmıştır. Anbârîzâde İmam Derviş Ali’den (İkinci) aklâm-ı sitteyi öğrenip 1120’de (1708) icâzet aldığı gibi daha sonra hocasına damat olmuştur. Müstakimzâde’nin anlattığına göre güreşe meraklı olan Hüseyin Hablî, bir defasında Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki meydanda devrin meşhur pehlivanı Çuhadar Velî ile güreşmiş ve onu yenmişti. Bu sporun meraklılarından olan Hâfız Osman da seyrettiği bu müsabakayı talebesi Anbârîzâde Derviş Ali’ye anlatırken Hüseyin Hablî’nin ondan hat öğrendiğini duyunca kendisiyle görüşmek istediğini söylemiştir. Buna rağmen Hüseyin Hablî Hâfız Osman’la tanışamamıştır. Bu hadiseden anlaşıldığına göre 1120’de (1708) icâzet alan Hablî’nin hat sanatını öğrenme müddeti on yıldan daha fazla sürmüştür, çünkü Hâfız Osman 1110’da (1698) vefat etmiştir. Bu sebeple Kebecizâde Mehmed Vasfî’nin düzenlediği hattat silsilenâmesinde yer alan, “Kırk dört yaşında yazıya başlamış ve kırk beş yaşında icâzet almıştır” ifadesini kabul etmeye imkân yoktur.
Hüseyin Efendi, Beyazıt’taki Eski Saray’da meşk muallimi olarak vazifeliyken 1145’te (1732) “kâtib-i sarây-ı sultânî” sıfatıyla Topkapı Sarayı’nın hat hocalığına ve Eminönü’ndeki Yeni Vâlide Camii’nin ikinci imamlığına getirilmiş, ayrıca Ayasofya mektebinde de hat muallimliği yapmıştır.
Birçok mushaf, en‘âm, delail, evrâd, kıta, murakka‘ (TİEM, nr. 2472, 1149/1736) yazan Hüseyin Hablî 1157 yılı Şâbanının ilk günlerinde (1744 Eylül ortaları) vefat ederek Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir, kabri bugün yok olmuştur.
Hâfız Osman’dan bu yana süregelen hattatlar silsilesinde muteber mevkii ve çok sayıda talebesi bulunan Hüseyin Hablî’nin yetiştirdiği mühim isimler şunlardır: Yahyâ Fahreddin (İmam Sarı Yahyâ), Mehmed Hamdi (Karalamacı), Yamakzâde Sâlih, Derviş Ali (Üçüncü) ve İbrâhim Afîf.
BİBLİYOGRAFYA
Müstakimzâde, Tuhfe, s. 172-173; Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 108; Cl. Huart, Les calligraphes et les miniaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s. 162-163; Suyolcuzâde, Devhatü’l-küttâb, s. 38; Şevket Rado, Türk Hattatları, s. 145, 287; [M. Uğur Derman], “Hüseyn-i Hablî”, TA, XIX, 427