KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

İsmail Zühdi Efendi

Hattat
Ölüm Tarihi H. 1221
M. 1806
Doğum Yeri Ünye
Mezar Yeri İstanbul - Edirnekapı

Fotoğraflar

Sanatkâr Hakkında

Mehmed Kapudân’ın oğlu olarak Ünye’de doğdu. Doğumu ve İstanbul’a gittiği tarih hakkında bir bilgi yoktur. İlim tahsil ederken hıfzını da ikmâl etti. Bu esnâda Ahmed Hıfzî Efendi’den sülüs ve nesih meşkederek icâzet aldı. Bundan sonra kendini tümüyle hasrederek, Mehmed Sâmî Efendi’den sülüs ve nesih, Edirnevî Mehmed Emîn Efendi’den de celi sülüs dersleri aldı.

Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’nin üç mümtâz tilmizinin dersine devam ederek aklâm-ı sittede bi-nâzir bir hattat hâline gelen İsmâ‘il Zühdî Efendi, gayretinin semeresini Divân-ı Hümâyun kâtibleri zümresine alınarak gördü. Sultan 3. Mustafa’nın son zamanlarında ilâve olarak Enderun-ı Hümâyûn gılmânının hüsn-i hat muallimliğine tayin edildi.

Her iki görevi de H. 1 Şevvâl 1221/M. 12 Aralık 1806 tarihinde vuku bulan vefâtına değin uhdesinde bulundurmuş olan İsmâ‘il Zühdî Efendi, pek az hattata nasip olan bu iki pâyeyi ömrünün sonuna değin taşımaya muvaffâk olduğu gibi, hüsn-i hattaki mevki-i âl ü lâli ile zamanının “re’isü’l-hattâtîn”i addedilmiş ve daha sağlığında iken hattâtin meyânında bir hayli muteber olmuştu.

Eserleri

Hocaları

Moralı Ahmed Hıfzî Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Edirnevî Mehmed Emîn Efendi
Celi Sülüs
no image
Mehmed Sâmî Efendi
Aklâm-ı Sitte

Talebeleri

no image
Derviş Ahmed Efendi
Aklâm-ı Sitte
Aklâm-ı Sitte
no image
Hâfız Ahmed Azîz Efendi
Aklâm-ı Sitte
Mustafa Râkım Efendi
Aklâm-ı Sitte
H. 1183 / M. 1769-1770
no image
Hâfız İbrahim Şevkî Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Halîl Vehbî Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Hocazâde Alî Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Hüseyin Hamdî Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
İbrahim Re’fet Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Mustafa Kânî Bey
Aklâm-ı Sitte
no image
Seyyid Mehmed Zihnî Efendi
Aklâm-ı Sitte

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Saray-ı Hümâyûn hattatı oldu. 40 mushâf-ı şerîf, birçok hilye-i se’adet, murakkā’, kıt’a ve levhâ yazdı. Pek çok şâkird yetişdirdi. Terceme-i hâlinde söylendiği gibi “asırların nâdiren meydana getirdiği bir allâme-i zû fünûn” olan Şânîzâde Atâullah Efendi merhûm da, o hattat-ı kâmilin şâkird-i ekmelidir.

1 Şevval 1221[12 Aralık 1806]’de vefât etdi. Edirnekapusı Kabristanı’na defnedildi. Kabrinin başındaki taşda kalın sülüsle:

Rahmetullahi te’alâ

Kâtibü’s-sarayü’s-sultanî ve hazîn-i kelâmü’l-rabbanî reisü’l-hattatîn merhûm İsmâ’ilü’z-zühdî Efendi rûhu içün Fâtihâ. 1221

Ketebe Râkımü’l-ma’rûf âhiyyü’l-merhûm

yazmakdadır. Ayak ucundaki taşda ise ta’lik ile:

Rûhiyçün lillâhi’l-Fâtihâ

Dirigâ hoş-nüvisân-ı zemanın[1] Zühdî-i üstâd

Vefât etdi kim âsârile zeyn olmuşdu her mahfil

Kalem dûd-i dilin kıldı mürekkeb yazdı tarihin

Kuburî eyledi Hattat Zühdî ah kim menzil

Yevmü’l-îd fî 1221

Ketebe Râkımü’l-medâris gufirelehü ve’l-âhiyyü’l-merhûm

yazılıdır.

Kitâbenin hattı gibi nazmın da Râkım’ı, Mustafa Râkım ise o güzel yazıya yazık demek icâb eder. Bilenlere bildirmeğe hâcet yokdur ki, “kubur” kabrin cem’idir. Zühdî merhûm, kabirlere değil, yalnız bir kabre girmişdir. Tarihi doldurmak içün “kabri” “kubur” yapmak câ’iz midir? Bâ-husus o kelime, Türkçe’de hangi mevzi’in adı olduğu ma’lûmdur.

Merhûm en mümtâz hattatlardandır. Eslâf ve ahlâfdan bir hattat, yâhud diğer zümreden bir kādr-şinâs, terceme-i hâlini yazmağa, eserlerine ve şâkirdlerine dâ’ir ma’lûmât vermeğe himmet etmemişdir. Bu sûretle meşâhir-i millet hakkında öteden beri revâ görülen kıymet-nâdânlıkda devam edilmesi, mehabbet-i milliyyeye gayrı-muvâfık ve tayyibe lâyık olduğunu burada da kemâl-i te’essüfle tekrar etmek tabi’îdir.



[1] Kabri 22 Rebi’ü’l-evvel 1335[16 Ocak 1917]’de üçüncü def’a ziyâret etdimdi. Bi’l-âhare gidemedim. Acaba duruyor mu? Yoksa emsâl-i bî-hisâbı gibi yerinde yeller mi esiyor!

Ketebe.org İsmail Orman

Hüsn-i hatta başlarda daha ziyâde Hâfız Osman çizgisinde ilerlemeyi tercih etmiş olan İsmâ’il Zühdî Efendi, özellikle sülüs ve celî sülüste zamanla kendisine mahsus şîvesini tesis ederek, Osmanlı hat sanatı tarihinde çığır açacak bir vadinin kurucusu olmuştur. Nitekim o vadi, en önemli tilmizi olan Mustafa Râkım Efendi’nin elinde tekemmüle erişmiştir.

Zirâ Mustafa Râkım’ın bir rüya ile ağabeyine maletmeye çalıştığı başarısında, gerçekten de İsmâ‘il Zühdî Efendi’nin payı son derece büyüktür. Sadece onun yetişmesine katkı sağlamış olmakla da yapmamıştır bu işi. Çünkü aklâm-ı sittede ve bilhassa celî sülüste kendine mahsus şivesi ile başlı başına bir ekol haline gelen İsmâ‘il Zühdî Efendi, Hâfız Osman ekolünün zirvesini, zamanında tek başına işgâl etmiş ve Türk hat sanatının tekemmülü içinde en önemli mihenk taşlarından biri haline gelmişti.

Bozuk harf çıkarmayacak derecede kudretli bir ele sahip olan hattatın, kardeşine rüyada ta’lim ettirdiği üslubu, sağlığında da kulağına fısıldamış olması mümkün olabilir mi? Belki kader tecelli etmeyip de ömrü vefâ etse, kardeşine nasip olan mevki’e o hâ’iz olacaktı.

Birçok hilye-i şerîfi, murakka’ı, kıt’aatı ve elvâhı müze ve koleksiyonları süsleyen İsma‘il Zühdî Efendi’nin 40 mushâf-ı şerîf tahrîrine muvaffâk olduğu bilinmekte olup bunlardan ikişer tanesi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi ile Medîne Kütüphânesi’nde bulunmaktadır. Yine saray kütüphanesinde cüzleri, İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi’nde de Delâ’ilü’l-hayrât’ı ile Amme cüzü vardır ki, cümlesi hatt-ı nesihteki fevkalade mertebesine delâlet etmektedir.

Eyüp’teki Şâh Sultan Türbesi’nin cümle yazıları ve Şânîzâde Atâ’ullah Efendi’nin, babası Mehmed Sâdık Efendi nâmına Ortaköy’de yaptırdığı çeşmenin inşâ kitâbesi ile Eyüp’te Kaşgârî Dergâhı civârında medfun bulunan Hocapaşalı Süleyman Efendi’nin H. 1171/M. 1757 ve Seyyid Abdullah Berrî Efendi’nin H. 1212/M. 1798 tarihli mezartaşı kitabeleri de ona aittir. Bu eserlerde görülen celî yazılar, Râkım öncesinin şüphesiz zirve eserleri arasındadır.   

Ketebe.org İsmail Orman

İsma’il Zühdî Efendi’nin Merkadi

Hal-i hayatında büyük bir itibâr görmüş olan İsma’il Zühdî Efendi’nin Edirnekapısı Kabristanı’nda bulunan mezarı, ölümünden sonra da hattatların en makbul ziyâretgâhı hâline gelmiştir. Mezartaşının hem baş, hem de ayak şâhidesinde - olağan uygulamanın hâricinde olarak - kitâbeler bulunmaktadır. Her iki kitâbe de kardeşi Mustafa Râkım’ın dest-i hattı olup baş şâhidesi kalın sülüsle, ayak şâhidesi ise celî ta’likle yazılmıştır.

Mustafa Râkım’ın, aklâm-ı sittede zamanının “Hâfız”ı addedilen ağabeyi için neden böyle farklı bir uygulamayı tercih ettiği bilinmez. Ancak baş taşına hakkedilmiş kitâbenin hikâyesi son derece ilginçtir. Necmeddîn Okyay’ın, hocası Bakkal Ârif Efendi’den dinlemiş olduğu hikâyeye göre, Mustafa Râkım, bu kitâbenin kalıbını hazırladığı günün gecesi rüyâsında ağabeyini görmüş.

Yazmış olduğu kalıbı inceleyen İsmâ‘il Zühdî Efendi “elifleri cılız yapmışsın, onlara birer kaftan giydir!” diye kardeşini uyarmış. Bunun üzerine sabah kalktığında yazı kalıbını tekrar inceleyen Râkım Efendi, eliflerin gerçekten de zayıf kaldığını farkederek, kaleminin hakkını verip eliflere birer kaftan giydirmiş.

Mustafa Râkım’ın, Türk hat sanatında yeni bir çığır açacak olan üslubunu bu rüyâdan etkilenerek geliştirmiş olduğuna inanıldığından, sonraki yılların büyük hattatları için de önemli bir ilhâm kaynağı olan bu şâhide, gerçekten müstesna bir mevki’e sahiptir. Hatta Sâmî Efendi, Ömer Vasfî Efendi ve Necmeddîn Okyay gibi mümtâz hattatların terekelerinden bu kitâbenin kalıplarının çıktığı dahi rivâyet edilmektedir. Her hâlde İsmâ‘il Zühdi Efendi’nin bir tavsiye de kendilerine vermesini ümid ediyorlardı.

Bu kadar ilgi ve alâka sonucu doğal olarak mevcudiyeti de tehlikeye düşmüş olan bu şâhide, son zamanlarda demir bir kafes içine alınarak muhâfaza edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu hâliyle dahi günümüz erbâb-ı hattının en mu'teber ziyâretgâhı olma özelliğini sürdürmektedir. Ve şüphesiz her dâ’im de sürdürecektir.   

İslam Ansiklopedisi M. Uğur Derman

 Ünye’de doğdu. Kendisinden önce yaşayan ve aynı adı taşıyan diğer meslektaşından ayırt edilmek için “Yeni”, “İkinci” lakaplarıyla veya Zühdî-i Sânî olarak anılmıştır. 1750’li yılların başında henüz gençken babası Mehmed Kaptan onu tahsil gayesiyle İstanbul’a götürdü. Hıfzını tamamladıktan sonra Eğrikapılı Râsim Efendi’nin önde gelen talebelerinden Moralı Ahmed Hıfzî’den sülüs, nesih ve rikā‘ yazılarını meşketti. Hat öğrenimini tamamlayınca Zühdî mahlasıyla icâzet aldığı bilindiği halde icâzetnâmesi zamanımıza gelmediğinden tarihi belirlenememektedir. Ancak mevcut en eski eserinin ince nesihle yazılmış 1175 (1761) tarihli bir mushaf olduğuna bakılırsa bu tarihten önce icâzete hak kazandığı anlaşılır. 1204 (1790) yılında bir talebesine verdiği icâzetnâmede Eğrikapılı Râsim Efendi’nin öğrencilerinden Hacı Mehmed Emin Efendi’yi hocası olarak belirttiğine göre muhtemelen Ahmed Hıfzı Efendi’nin ölümünden sonra bu zattan da faydalanmıştır. Müstakimzâde Tuhfe-i Hattâtîn’de, Eğrikapılı Râsim Efendi’nin yetiştirdiklerinden Mehmed Emin adlı dört ayrı hattat tesbit ettiği için bunlar arasında İsmâil Zühdü’ye hocalık edenin hangisi olduğu anlaşılamamaktadır. Ayrıca tarih olarak Tuhfe-i Hattâtîn’in sınırı olan 1200 (1786) yıllarında tanınmış hattatlardan sayıldığı halde burada İsmâil Zühdü’nün yer almayışı müellifin unutmasından kaynaklanmış olmalıdır. İbnülemin Mahmud Kemal’in Son Hattatlar’daki Mihalicî Mehmed Şâkir’den 1180’de (1766) icâzet aldığı rivayeti ise bir kaynak gösterilmediğinden mesnetsiz kaldığı gibi icâzet tarihinde de bir uyumsuzluk vardır. Çünkü İsmâil Zühdü bu yıllarda artık başarılı bir hat muallimi mertebesine erişmiştir. Nitekim üç yıl sonra kardeşi Mustafa Râkım Efendi’ye sülüsnesih yazılarından icâzet verecektir. 


İsmâil Zühdü, Sultan III. Mustafa’nın saltanat yıllarında (1757-1774) Enderûn-ı Hümâyun’un hat muallimliğine getirildi, vefatına kadar sürdürdüğü bu vazifesi dolayısıyla imzalarında “kâtib-i sarây-ı sultânî” veya “hâce-i Enderûn-ı Hümâyun” unvanlarını kullanmaya başladı. 1 Şevval 1221’de (12 Aralık 1806) vefat eden İsmâil Zühdü Edirnekapı Kabristanı’na defnedildi. Baş taşı celî sülüs, ayak taşı celî ta‘lik hattıyla kardeşi Mustafa Râkım tarafından yazıldığı gibi manzum kitâbenin metni de ona aittir. 


Necmeddin Okyay ve Macit Ayral’a göre İsmâil Zühdü, elinden tashihsiz harf çıkarmakta geçmişteki hattatlar içinde emsali bulunmayan bir üstattır. Eski hattatlar da tashihsiz yazarlar, fakat bu arada bünyesi bozuk harflere de yer yer rastlanabilirdi. İsmâil Zühdü ise tashihe gerek duymayacak kadar düzgün harflerle yazmıştır. Onun sülüs hattını yazarken tekrarladığı bir husus da aradaki bazı nokta ve işaretleri siyah mürekkeple değil zermürekkeple koyarak daha sonra etrafını tahrirlemesidir; bu ise yazıya ayrı bir cazibe kazandırır. İsmâil Zühdü’nün sülüs-nesih yazılarındaki tavrı Hâfız Osman üslûbundadır. 


Zühdü Efendi mushaf, en‘âm-ı şerif, delâilü’l-hayrât, hilye, pek çok murakka‘ ve kıta yazmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde iki mushaf-ı şerif ile (Emanet Hazinesi, nr. 128, yazılışı 1218 [1803]; Medine, nr. 29, yazılışı 1219 [1804]) mushaf cüzleri (Yeniler, nr. 119, yazılışı 1218 [1803]; Emanet Hazinesi, nr. 268, yazılışı 1218 [1803]), Zühdü Efendi’nin nesih yazıdaki sanat kudretini belgeleyen eserleri arasındadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (AY, nr. 6765) nesih hatla yazdığı bir Amme cüzü bulunmaktadır. Ketebesinde Şeyh Hamdullah Efendi’nin hattından istinsah edildiği kayıtlı bulunan eserin yazılış tarihi belirtilmemiştir. Aynı kütüphanede nesih hattıyla bir de delâilü’l-hayrât mevcut olup (III. Ahmed, nr. 5769) 1212 (1797) yılında yazılmıştır. 


İsmâil Zühdü’nün yazdığı bir murakkaa 1310 Ramazanında (Nisan 1893) “diş kirası” mahiyetinde sahip olan Sâmi Efendi, o zamana kadar Mustafa Râkım yolunda celî sülüs yazıyorken bu murakka‘daki sülüs satırların ilhamiyle celî üslûbuna yeni bir şive getirmiştir. Klasik üslûptaki sülüs-nesih hilyelerine de rastlanan İsmâil Zühdü, yaşadığı devir için hayli ileri bir deneme olan leylek biçimindeki besmelesiyle de dikkati çeker (TSMK, Güzel Yazılar, nr. 314/40). Ancak bu eseri zerendûd tarzında işleyen müzehhip 1213 (1798) yerine dalgınlıkla 1013 (1604) tarihini koymuştur. 


Zamanını devamlı yazı yazarak geçiren İsmâil Zühdü Efendi, İstanbul’un mesire yerlerine gittiği vakit bile kalemi elinden bırakmayan bir hattat olarak tanınmıştır. Nitekim Sâdâbâd’da, Yedikule bostanında, Çeşmemeydanı’nda yazdığını belirttiği kıtaları görülmüştür. Kendisine sülüs hattı öğrettiği Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi de “şeyhülhattâtîn” olarak andığı hocasının Ortaköy’deki yalılarına gelip haftalarca kaldığını ve kıtalar yazdığını tarihinde kaydetmektedir. Atâullah Efendi’nin babası Şânîzâde Sâdık Efendi tarafından Ortaköy’ün Çevirmeci sokağı üzerinde yaptırılan çeşmenin zamanımıza gelebilen 1198 (1784) tarihli celî sülüs kitâbesi de İsmâil Zühdü tarafından yazılmıştır. 


İsmâil Zühdü, bilhassa Şeyh Hamdullah Efendi’yi ve Hâfız Osman’ı taklit ederek yazdığı kıta ve karalamalarıyla da hayranlık uyandırmıştır. Celî sülüste eski üslûba bağlı olarak yazdıklarına Ortaköy’deki çeşmenin, Eyüp-Defterdar arasındaki, III. Selim’in hemşiresi Şah Sultan’a ait türbenin (1215/1800) ve Fatih Nişancı Mehmed Paşa Camii hazîresindeki Hatice Hanım’a ait kabrin (1219/1804) kitâbeleri örnek gösterilebilir. Levha şeklinde eserleri de vardır. İsmâil Zühdü Efendi pek çok hattat yetiştirmiştir. Kardeşi Mustafa Râkım ile İbrâhim Şevki efendiler önde gelen talebelerindendir. 


BİBLİYOGRAFYA 

Şânîzâde, Târih, II, 195-197; Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 163; Sicill-i Osmânî, II, 430; Cl. Huart, Les calligraphes et les miniaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s. 188; Ahmet Süheyl Ünver, Hattat İsmail Zühdi Efendi, İstanbul 1953; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 472-476; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 186, 188; M. Uğur Derman, İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı, İstanbul 1992, s. 203-204; a.mlf., Letters in Gold, New York 1998, s. 96-97; a.mlf., “Hattat Sâmi Efendi’nin Diş Kirası”, Hayat Tarih Mecmuası, II/12, İstanbul 1969, s. 20-22; a.mlf., “Ölümünün 163. Yıldönümünde Hattat İsmail Zühdi Efendi”, Hayat Mecmuası, XLIX, İstanbul 1969, s. 23-26; “İsmail Zühdî”, TA, XX, 313-314.